Pekin, Bitmeyen Kin!
Doru, şaha kalktıkça canlanır hatıralar. Gözleri alev
alevdir küheylanın. Bir taze başlangıçtır, Talas’tan kalan.
Sınır Tanımayan Özgürlük, yetişir imdada Yesrib’den,
Kufe’den, Kandahar’dan… Bir aydın buluşmasıdır, bin yıllara selam.
Çin, şaşırır neye uğradığına. Beyazlar giymiş bir Ziyad
Salih’tir, fersah fersah öteden gelen. Tiril tiril, apak, yakışmamıştır bir
faniye üzerindeki kadar!
Bir cenk coşkusudur. Kumral ile sarı, badem ile çekik…
Bagatur’un öcünde birleşmiş, Tüen’in çağrısı cevap bulmuştur.
“İlim Çin’de bile olsa alınız!” fermanı, medeniyetler
kurmuşken Tebriz’de, Bağdat’ta… Bu kez mühür vurmalıdır, Asya’nın Kalbi’ne.
Beden dili, ses diline galiptir artık.
Bir Abbasi rüzgarıdır, sıra dağlar aşıp vahalar geçen. ‘Hılful
Fudul’dür mazluma koşan, ‘Faziletliler Dayanışması’dır Kutlu Önder’den kalan.
Yeryüzü haklarıdır, işte bu an!
Candır, ırkını sormayan. Nerde varsa bir zulüm, hesapsız
yürüyendir. Karluk’un çağrısı yerde kalır mı? Kao sürer atını, zor kurtarır
canını.
Sur’a dek sürecek Fars, Türk, Arap, Kürt, Çerkez, Peştun …
canların kardeşliği Buhara’da külliyat, Kaşgar’da lügat olur.
Uluğ Bey, o ruhla kurar rasathanesini. Mars’a yolculuktur
hayalleri süsleyen.
Yesevi, bir bitmeyen senfonidir. O’nu anlatır, O’nu dinletir
taş yüreklere… Yusuf Has Hacip’tir, hikmet ırmağına dalan.
Bir kolyedir yeryüzü. Kurtuba’da Elhamra, Pay-i Taht’ta
Ayasofya, Dimeşk’te Ümeyye, Semerkand’da bir ulu çınardır göklere erişen.
……………………..
Siner sinsi düşman, su uyur…. Kesilir fetih haberleri. Bir
milattır Karlofça… Knezler birleşip de Urallar’a yerleşirken… Pekin de,
incileri sökmektedir kolyeden bir bir…
Asya rüyası, Haçlı-Budist kabusuna dönmüştür buralarda.
Haberci bekler halklar, Fetih’ten kalan. Gelmez ulak; duyulmaz sesi, Al-i
Osman’ın.
Garip işler bırakmaz yakasını. Sıradanlaşmıştır. Kanayan bir
yaradır Anadolu. Paris görmüş üçlü, hayran hayran bakar postallara, kanunlara…
Ramses’ten kalan.
Çiğnenirken adalet, Belgrad’da, Zagreb’de… Düşer derdine
ecnebinin,Tanzimat’la, Islahat’la…
Canına okur Meclis’in, adı çıkmıştır bir kere, ‘Gavur
Aşığı!’ Reşit’in…
………………………..
Sarıkamış’ı Karlara Gömen Adam, alır soluğu buralarda. Eker
fitnenin tohumunu, filizlenir ayrı-gayrı, boy verir ırkçılık en kabasından…
Meğer bir ‘vazife’ adamıymış bizimki. Germen’den nişan!
Ansızın kırılır kapılar, söner ocaklar, Uygur’da,
Duşanbe’de… “Gelsin de kurtarsın sizi Yavuz, Kanuni…!”
Kırk Dokuz’da basar düğmeye öldürücü darbe. Mao’dur gayya
yarışında geri durmayan. El verir Nemrut, İbrahim’in Yurdu’ndan.
Huzura açılan eller, selama yürüyen ayaklar kesilir
çaprazından.
On binlerle İffet Anası, “Düşerse namus kalesi, uğrarsa
Komün hilesi… Yaşamak haram!” sedasıyla takar iki parmağını gırtlağına; erer
Sümeyye’nin Yurdu’na, kavuşur Asiye’nin huzuruna!
Dokuz çeşidi, Çin işkencesinin; yıldırmadı Yasir soyluları.
Alfabesi alınır elinden, lakin yürek diline gücü yeter mi beşerin!
Hayber! Kavuşsun ellerin, Urumçi’den Karaçi’ye… Kurulsun
yeni dünya… Ulaşsın müjde… Kutlu Elçi’ye!
……………………….
‘Çingene’ye idam ipini çektirirler!’ galat-ı meşhuru bir kez daha tahakkuk ediyor,
‘nişan’lıyordu İşkencenin Kalbi’nde müstekbiri.
Nasıl ki, dün yanlışlarla doluydu(!) Irkın en iyisi, zalime
muti olandı(!)
Gaflet bu kadardı!
Tarık Sezai
Karatepe