vakıf katılım sizde ailedensiniz
vakıf katılım sizde ailedensiniz

11 Eylül 2025

​Osmanlı Öncesi Rumeli'de Türkler Var mıydı?

Bu yazıyla Rumeli dediğimiz bugün Balkan Coğrafyası olarak anılan Doğu Avrupa’da Türkler var mıydı, sorusuna cevapla umumi Türk tarihi bilincimizi takviye ve tadil etmeyi diliyoruz. Balkanlar ve Türkler denilince çoğunluğun tarih bilincinde Osmanlı dönemi yer almaktadır. Lakin bu toprakların Osmanlı öncesi, TRT Avaz’da yayınlanan son derece değerli bir çalışma olan Türklerin Medeniyet İzleri (https://www.youtube.com/watch?v=hYSsZha3Cjg) belgesinde arkeolojik kazılar sonuçlarıyla da ortaya konulduğu üzere buranın Osmanlı öncesinde en az bin yıl Türk varlığının beşiği olduğu görülmektedir. Einhard’ın Şarlman’ın tarihini anlattığı eserde Avarlar’dan Hun diye bahsedilmesi, Hunların Türk tarihi içindeki başlatıcı rolünün bu coğrafyada da tarihin bir kavşağında başlatıcı olarak birleşmesinin Osmanlı dönemine kadar burada yer alan Türk varlığını anlamak bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz. Türkler Osmanlı öncesi de burada toplum, devlet ve şehirleri ile bir medeniyet varlığı oluşturmuş ve buraya gelen işgalci olmanın ötesinde buraları yurt tutmuşlardır ki bahsedilen belgesel de bunu çok açık kalıntılardan yola çıkarak göstermektedir. Yüzlerce yıla sari göçler ve yerleşmeler ile Türkler Osmanlı öncesinde Balkanları kurdukları medeniyetler ile vatan edinerek burada yaşamışlardı. Balka savaşlarında kaybedilen vatanın tarihi dolayısıyla çok daha eskidir.   

Balkanlar/Rumeli ve Türkler denildiğinde şüphesiz ilk akla gelmesi gereken Türk devleti Hunlardır. Balkan tarihçileri umumiyetle Hunlar’ın Rumeli’ye ulaşmasından ya hiç söz etmezler veya bu konuda yeterli bilgi vermekten kaçınırlar. Halbuki Hunlar 4. asırdan itibaren Avrupa’da ve bölgede görülmektedirler ve gelişleri sonradan Balkanlar’ın büyük bir kısmına hâkim olan Slavlar’dan daha önemlidir. Bu süreçte Hunlar’ın büyük bir kısmının bugünkü Macaristan ve Kuzey Balkanlar’da iskan oldukları malumdur. “Avrupa Hunlarının batıya göçleri, Asya Hunlarının Orta-Asya’da hâkimiyetlerini kaybetmelerinden sonra vuku bulmuştur. Batıya doğru göç eden Hunlar hakkında yaklaşık 170 yılından Alania’nın fethine kadar (355-365 yılları) olan zamanda gerek batı gerekse doğu kaynaklarında hiçbir bilgiye rastlanamamıştır. Orta Asya’da hâkimiyetlerini tamamen kaybeden ve etrafa dağılan Hun kitlelerinin bir kısmı Kazakistan bozkırlarında uzun süre kalıp nüfus ve askerî bakımdan güçlendikten sonra batıya doğru yöneldiler. Ardından 360’lı yıllarda Başbuğ Balamir idaresinde İtil Nehri’ni geçerek İtil, Don ve Kafkasya arasındaki sahada yaşayan Alanları mağlup edip hâkimiyet altına aldılar ve 370’li yıllarda ilk defa Avrupa önlerinde görüldüler. (Ali Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hunları, https://turkdunyasiansiklopedisi.gov.tr/detay/7374/Avrupa-Hun-%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu-) Romalıların ilk korkulu rüyası Hunlar olacaktı. Bu durum Osmanlı Türkleri Fatih Sultan Mehmet döneminde Doğu Roma’yı yıkana kadar da devam edecektir.

Rumeli’nde Türk varlığından bahsettiğimizde ikinci büyük medeniyet ve siyaset varlığını Avarlar temsil etmişlerdi. Avar’lar, Avrupa tarihinde Hun’lardan sonra büyük ölçüde etkili olan ikinci Türk kavmidir. Gerç Avar’lar, Attila gibi büyük liderleri olmamasına rağmen, Avrupa’nın ortasını ve doğusunu sarsmış ve etnografik yapısını değiştirmişlerdir. Yaklaşık 558-805 yılları arasında siyâsî varlıklarını yaşatmış olmalarıyla birlikte, kültürel etkileri yıkılışlarından sonra da asırlarca devam etmiştir. “Bizanslı tarihçi Simocatta’nın belirttiğine göre, Doğu Avrupa halklarının büyük bölümünü hâkimiyeti altına alan Avarlar Uar ve Hunların takma adını taşıyorlar ve kudretli birAsya halkı olarak kabul ediliyorlardı. Konuşulanlar içinde eleştirilere mukavemet edemeyen şey bu halkın kendisini daha sonraları Avar olarak adlandırdığı ve böyle kaldıklarıdır. Avar öncüleri Avrupa’da 558 yılında ortaya çıkmıştır. Avarlar, Bizans İmparatoru’nun imparatorluk topraklarına yerleşmek konusundaki vaatleri üzerine Alan hükümdarı Sarosiya’ya hücum ettiler. Çok geçmeden Kandik adlı birinin başkanlığındaki Avar elçilik heyeti Konstantinopol’e geldi. Avarların Bizans başkentine gelişleri oldukça ilginç karşılandı. Erkeklerinin saçı renkli kurdeleler ile bağlıydı, giyimleri göçebeliği karakterize ediyordu. (István ERDÉLYİ, Avarlar, Ter. Kürşat Yıldırım, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/406959, s.338) Frank ülkesinin yükselişi ve başlarına 768’de Büyük Karl’ın gelişi ile yavaş yavaş sayılan Avrupa halklarının çoğu onun etkisi altına girdi. Saksları ve bazı Slav kabilelerini bastırdılar. Nüfusu hızlı bir Hıristiyanlaştırma sürecine soktular. Avarlar, Franklar için en tehlikeli düşmanlardı. Bu yüzden başlarda onlarla iyi geçinmeye çalıştılar. Bu yönde elçileri gönderip aldılar: 780 yılında Vorms’a Avar elçileri geldi, sonra Frankların elçileri kaganlığa yerleşti. Çok geçmeden 788’de Bavar prensi Tassilo Avarlar ile Franklara karşı ittifak kurmayı başardı. Erdeli, s. 345) Avarlar Balkanlar ve Avrupa tarihinde izler bırakarak Şarlman döneminde varlıklarının 9. Asır başlarında yitirmişlerdir.

Balkanlarda Türk varlığı denildiğinde şüphesiz en önemli duraklardan birisi Bulgarlardır. 7. yüzyılda Türk asıllı Bulgar kabileleri hükümdarları Asparuh’un kumandasında Tuna’yı geçerek Batı Karadeniz ile Tuna nehri arasındaki bölgeye yerleşen Slavlar’ı hâkimiyetleri altına almışlardır. Hazarlar’ın baskıları üzerine Kutrigur Bulgarları Kuvrat Han’ın küçük oğlu Esperih idaresinde Dobruca taraflarına göç ettiler. Müslümanların İstanbul’u kuşatmalarından (674-678) faydalanarak Bizanslılar’ı mağlûp ettiler ve Bizans’ı anlaşmaya mecbur bıraktılar (681). Böylece Tuna Bulgarları Balkanlar’da ve Orta Avrupa’da önemli bir siyasî varlık haline geldi. Fakat bunlar, tarihte çok ender görülen bir biçimde hâkimiyetin verdiği maddî menfaatleri koruyabilmek için benlik ve kimliklerini feda ederek Slavlaşmışlar’dır. (Bkz. Kemal Karpat, Balkanlar, DİA, Nuri Yüce, Bulgar, DİA) Bulgarların o dönem şartlarında Hıristiyanlaşarak Slavlaşması bugünkü mevcut durumun oluşmasının önünü açacaktır.

Bulgarlar’ın Balkanlar’a gelişinden daha sonra 11. ve 12. yüzyıllarda Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uz Türkleri Balkanlar’a göç etmişler ve bunların bir kısmı 15. yüzyıla kadar toplu olarak varlıklarını korumuşlardır. O dönemde Kumanlar’la ticaret yapan Avrupalılar için 2500 kadar kelimeyi içine alan bir Kumanca lugatın (Codex Cumanicus) hazırlanmış olduğu bilinmektedir. Osmanlı akıncıları Rumeli (Roma Ülkesinin) şafağında görüldüklerinde Türkler burada binlerce yıl geçirmiş idiler. Şimdi sıra Oğuzların bu toprakları şenlendirmesine gelmişti. Bu bakımdan Balkanlar ve Türklerin son perdesinde Oğuzlardan bahsetmek yanlış olmayacaktır. 20. Yüzyılın başında siyaset ve güç dengeleri değişince buradaki siyasi varlığımız nihayete erse de tüm soykırım ve katliamlara rağmen Rumeli’de Türkler sosyal ve kültürel olarak varlıklarını sürdürmeye devam ettiler ki, biz bu varlığın içine Müslüman Boşnak ve Arnavutlar gibi tarihi, din ve medneiyet kardeşlerimizi de katıyoruz, bugün Üsküp ve Kosova’da varlığını bildiğimiz Türk tiyatroları gibi faaliyetler Türkçe ve Türklerin binlerce yıllık varlığının sahip ve mirasçıları için başka bir önem taşımıyor mu? Tiyatro gibi modern görünen bir konuyla ideolojikletirmeden milli varlığın korunmasını başka coğrafyalar için de düşünmek gerekli değil midir? Türk İşbirliği Teşkilatı bu konuya da eğilmeli ve olan destek artmalıdır. Türklerin 4. Asırdan 20 asra kadar süren Balkanlardaki varlığı bugün de her türlü olumsuz etkiye rağmen kültür coğrafyamızın başka yerlerinde olduğu gibi Türkistanlıların hayat mücadelesinde ve medeniyetçi aklın rehberliğinde devam etmektedir.