vakıf katılım sol
vakıf aktılım sağ 1

09 Kasım 2025

​Milliyetçiliğin Radikal Irkçılığa Dönmesi Yahut Etnik Narsizm

İnsanın kendini bilinmesinin modern tarifi olan milliyetçilik kavramı medeniyetçi bir perspektiften değer yargıları üreten bir düzeye çıktığında insanlık adına anlam üretmeye başlar. İnsanın bilgelik mükellefiyeti de tam burada medeniyetçi milliyetçi zaviyede ortaya çıkar. Kendisini insanlık için iyilik ve fayda üretecek bir çerçeveye koyarak oradan hayata ve insana bakmak önemli bir olgunlaşma aşaması olacaktır. Bu bakımdan insanın kendilik bilinci ve kendözünde yer alacak olan insanlık perspektifi beşikten mezara kadar önem taşır. Modern zamanlar insanı biyolojik algılaması içinde ona biçtiği değer milliyetçilik kavramına yüklediği manayı da etkiledi. Pozitivist bakış açısı seküler kavramları ile insanı insanın kardeşi değil kurdu olarak imledi. Bu anlayış içinde de artık insan kendini bilirken ruhunu ve değer yargılarını ırk olarak pozitif yerden okumaya başladı. Allah’ın buyurduğu “sizi erkek ve kadından yarattık, kabile ve milletlere ayırdık tanışasınız diye”, anlayışı güçlü olan gerçek insandır, gerileri insanımsıya döndü. Konu tamamen farklı bir yerden anlaşılmaya başlayınca millet tanımı da bu arada farklı yerlere savruldu. Böylece emperyalist çerçeveler içinde insanlık milliyetçiliği ırklar savaşına taşırken, sol tandaslı bakış açıları bu anlayışı faşizm ve ırkçılıkla birleştirince konu iyice karışıklaştı. Böylece insanın dilleri, renkleri ve kültürü ile oluşturduğu insanlık içinde millet ve milliyet kavramları ırkçı anlaşılır bir hale dönüştü. Bu bakışa bir de din anlayışı ile milleti ırkçılık sayan ve millet gerçeğine arkasını dönerek ümmet birliği dışında kültürel anlamlara değer vermeyen yaklaşımlar da eklenince mesele iyice yolundan uzaklaştı. Hümanizm kavramı öyle yere gitti ki insan kendini kimliksiz bir heyüla içinde amorf bir yaratık olarak insanlık kardeşi görme gibi belirsiz muğlak bir yere savruldu.

Modern zamanlarda milliyetçilikler milli devletlerle birlikte yükselirken ne yazık ki modern dünyanın yüklediği anlam çok yerde radikal ırkçılığa dönen facialara yol açtı. 1980’lerde Bosna’da yaşananlar milliyetçiliğin nasıl radikal ırkçılığa döndüğünün en güzel örneklerinden biri oldu. Sırpların kendi milli varlıklarını varoluşun farklılığına değil de bir ötekinin varlığı ve düşmanlığına dayayınca konu ırkçılığa dönüştü. Boşnaklar tarihi süreçte onların ötekisi idi ve ellerine geçen güç ile birlikte Boşnakları hunharca yok etmeye yöneldiler. Dini anlayışları, milli bakışlar ve güncel gerekçeleri ile insanlık suçları işleyen Sırplar tarihte gelecek kuşaklarına rezil bir utanç bıraktılar. Bütün bunlar yaşanırken Bosna’da olanlara dünyanın kulak asmaması da bahsedilen anlayışın sonucu idi. Ötekisi olanı öldürmek onun hakkı idi ve şiddet orada doğru amaca hizmet ediyor, kutsal olanı gerçekleştiriyordu. Irkçılığın en fena maskesi dindarlıktır. Din gerekçeli ırkçılıklar Tanrı adına cinayetler işler ve asla bu konuda vicdan çalıştırmaz. Zira Tanrının vaadi ve isteği oluyordur. İşte Gazze’de yaşanan Siyonist ırkçılık bunun son örneğini oluşturdu. Teorik olarak bakarsanız siyonistler Tanrı’nın istediğini yerine getiren, onun vaadi ve emriyle hareket eden bir güç olarak kendilerini tanımlıyorlar. Bu sebeple de ölen bebek, çocuk, genç, kadın ve erkek ölümleri önemsiz idi. Bütün bu bakışlar milli ve dini nazardan kendi milliyetçiliklerini radikal ırkçılığa çevirmişler ve insanlık değerlerinden soyunmuşlardır. Kıbrıs’ta 74 harekâtı öncesi yaşananlar da farklı değildi. Bunun benzerleri Afrika’da onlarca kere yaşandı. İnsanlık kendinde uzağa düştükçe ırkçılık hortladı. Siyahilere uygulanan ayrımcılık modern zamanlar Amerikasının gerçek yüzüdür. Milliyetçilik kavramı artık absürt ve grotesk imgelerle çalışan bir canavar oldu.  İnsanın kendini bilmesi olgusu yerini insanın kendisini yok etmesi aldı.

Irkçılığın şüphesiz yanı başında yürüyen konulardan biri etnik narsisizmdir. Bu bir toplumun amasız ve fakatsız kendini mağdur ve kurban görerek diğerine karşı kendini merkeze alarak yok sayma duygusu söz konusu olmasıdır. Irkçılık personası taşıyan etnik narsisizmlere bakarsanız asla iletişime açık değildir ve sürekli mağdur ve kurban söylemi üretir. Karşıda üretilen ve çerçevelenen bir zalim güç vardır ve onun toplumu buna karşı sürekli etnik komplekslerle üretilen mitlerin gölgesinde özgürlük, barış ve demokrasi şarkıları söylenir durur. Bunlar kendilerine dini, etnik ve ideolojik maskeler de bulurlar elbette. Bir kültürün savunusu gibi dile getirilen etnik narsisizm bir varoluş mücadelesi değil düşman üretmekten başka bir işe yaramayan şiddet ve ego üreterek çıkar sağlamaya çalışan bir manzara gösterir. Her gördüğüne düşman diyen bu çerçeve ötekiyle asla empatik olamaz çünkü kibir ve kurbanlık duygusu onu içinden çıkılmaz bir yere sokmuştur. Elindeki silaha bakmadan ötekine demokrasi ve barış dersi vermeye kalkar. Gerekçesi ise kendince üretilmiş ve düzenlenmiş tarihi, sosyal ve güncel gerekçelerdir. Hülasa insanlık milliyetçiliğini medeniyetçileştirmedikçe bu yaşananlar her yerde olmaya devam edecektir. Bu bakımdan oturup varlığın bizi milletler halinde yaratmasının sebebini yeniden düşünmeye başlamak gerekir diye düşünüyoruz.

Hak İçin Olsun

Vesselam