vakıf katılım haziran paketi
vakıf katılım haziran paketi sağ

15 Haziran 2025

​Medeniyetçi Akıl İle Kendimize ve Orta Doğu'ya Okuntu

 

İran’ın İsrail saldırısına uğranması bölgemizdeki ideolojik ve teolojik söylem bazlı medeniyet yapılanmalarını düşündürürken medeniyetçi demokrasi ve milliyetçilik kavramlarını yeniden ve bizim gerçeklerimiz üzerinden düşünme zaruretini de söz konusu kıldı. Modern kavramlara organik içerikler üretemeyen zamane Orta Doğuluları medeniyet yerine muğalata ürettiler. Bizden adam olmaz batağından değilim. Bizden olabilecekleri yok eden bu zihniyetin bölgemizi nasıl bir medeniyetsizliğe mahkûm ettiğini görürken; din, dil, etnik gerçekler, mezhep olguları falan filanların ötesinde medeniyetçi gündemlerin devlet millet hayatında önceliği alması için daha ne kadar dibe vurmamız gerekecek meçhul! Bu medeniyetçi lafı çok abartılı yahut yine mi bir şeyci olacağız gibi fikirleri doğurabilir ki haklılık payı vardır. Burada kast edilen medeniyetin üç ayağı toplum-devlet-şehir yapısının alt ve üst yapılarının tadil ve tahkim edilmesidir. Devletin milletle bu manada karşılıklı görev ve ödevlerinin organik bir bütünlük içinde paylaşması gereklidir. Coğrafyamızda genellikle yönetimde zengin elitler ve yönetilen fakir halklar düzleminde bir hal görülmektedir. Ve ne hikmetse batı karşıtı bu elitler batının en büyük bayisi durumunu ihraz etmekten hiç teeddüb ve taaccüb etmeden varlıklarını sürdürürler. Medeniyetle alakalı temel mekanizmalar ise hep mefluç ve devre dışıdır. Bugün Orta Doğu adı verilen distopik, bir İslam groteski sergileyen bölgenin yerlileri için öncelikli gündem medeniyetçi zihniyetle yeniden kendini düşünmek olmalıdır. Medeniyetten kastın sadece bir sonuç ve hâsıla olan teknoloji olmadıysa aşikârdır. İsrail uçakları Irak ve Suudi Arabistan üzerinde yakıt ikmali yapıp saldırabiliyor ve zayiat vermeden dönebiliyorlarsa Müslüman denizinde rahat gemi yüzdüren bu korsanların konforlu bir dünyası var demektir. Bu bakımdan medeniyetçi demokrasi ve milliyetçilik meselesi bizim müştereğimiz ve üzerinde birleştiğimiz stratejik hedefimiz olmalıdır. Necisin, kimsin, kimlerdensin, inancın nedir sorularının üstünde medeniyetçiyim; yani barış, güvenlik, refah, adalet ve hürriyet gibi kavramlarının hayatta yürüdüğü bir dünyayı istiyorum demek zamanı gelmedi mi? Burada bir medeniyetçilik enternasyolanizminden/kimliksizliğinden bahsetmiyoruz. Bir metodolojik zihniyetin okuntusunu yani çağrısını naçizane tarih üzerinden hatırlatmak istiyoruz. Kimliksiz toplumlar medeniyet sahibi olamazlar.

 

Peki, bunun sağlayacak medeniyet toplumu ve devleti nasıl şekillenecek ve konumu nasıl olacak ki bu manada bir yapı oluşabilsin. Bunun kaynağı, çerçevesi ne olacak? Nereden alacağız! Kimden devşireceğiz; hangi dilden tercüme etsek ki! Buna cevap üretme noktasında güncel karmaşayı arkada bırakıp Yusuf Has Hacib’in devlet ve milletin birbirine karşı görevlerini sıraladığı o yeri medeniyetçi bir kafa ile okumak lazımdır yani önce bir kendimize dönüp sandığı açacağız oradakileri günün gerçekleri ile yeniden sorunlarımızı çözmek ve hayatımıza mana taşımak için yola koyacağız:

 

Tebeanın senin üzerinde üç hakkı vardır; bu hakları öde ve onları zorluğa düşürme:

Bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru, ey bilgili insan.

İkincisi halkı adil kanunlar ile idare et; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme, onları koru.

Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır.

Böylece tebea hakkını ödedikten sonra, sen de onlardan kendi hakkını isteyebilirsin, ey cömert hükümdar.

 

Tebea üzerinde senin üç hakkın vardır; bunu onlardan istemelisin, iyice dinle.

Biri halk senin emirlerine hürmet etmeli ve bu emir ne olursa-olsun, onu derhal yerine getirmelidir.

İkincisi hazine hakkını gözetmeli ve bunu vaktinde ödemelidirler, ey eli açık insan. '

Üçüncüsü senin dostuna dost ve düşmanına düşman olmalıdır.

Burada görüleceği üzere ekonomi, hukuk ve güvenlik başlıkları devletin görevi olarak öne çıkmaktadır. Paranın değerinin korunması, açı doyurup çıplağı giydirmek olarak vecize haline gelen devlet hali açısından coğrafyamızdaki fakirlik ve cehalete bakarsak tarihi referanslarımızın gerisinde olduğumuz çok açıktır. Zira ekonomiler farklı saiklerle kara deliklere dönüşünce o ülkede fakirlik hâsıl olup eğitim, sağlık, kültür, teknoloji, sanat gibi alanlar yozlaşmaya maruz kalmaktadır. Gümüş temiz kalsın derken Yusuf atamın bu çağrısı bakımından bölgemiz ve medeniyet coğrafyamız dünya genelinde ne durumdadır ve bu neden böyledir? İşte medeniyetçi demokrasi ve milliyetçilik tam da buna kafa yorar. İnsan merkezli ve onun için düşünen her medeniyetçi kafa bizdenci, sizdenci, şucu bucu bataklığı ötesinde vicdani yerden ekonominin halini düşünür. Ayarı bozulan medeniyetimiz hala düzen tutmadıysa bunun sebebi kimsede değil hali hazırda nefes alan bizlerdedir. Beytülmallerin han-ı yağma olduğu yerde ancak sefalet ve rezalet çıkar.

İkincisi hukuk meselesidir. Adil kanun kavramı göğün direği olarak Kutadgu Bilig’de çok öne çıkar. Bugün Orta Doğu denilen distopya ahalisi ve devletleri bu bakımdan iktidarcı olmayan medeniyetçi bir kafa ile gerçeklere baktığında Arap Baharı günlerinde de görüldüğü üzere tarihin en karamsar durumunda olduğunu göremiyorsa söze gerek yoktur. Bunun partiler, siyasiler, güç odakları, dünyayı yöneten şirketlerle alakası yoktur. Bir toplum ve bireylerinin kendisine ve birbirine bakışı devlet kodları olarak nasıllarsa öyledir işte. Olduğumuz gibi yönetiliriz. Medeniyetçi demokrasi ve milliyetçilik hukuk meselesini adalet zaviyesinde ve adil bir kafa ile okur. Ekonomiyi de manalı yere taşıyacak olan tahakküm zihniyetinin yerine oluşacak olan düzenin adil kanunları ile kendine samimi bir ortamın oluşmasıdır. Bunlar hayal değil bu sözler 11. asırda söylendi. Ben kafadan uydurmuyorum. Tarihine bağlı! olduğunu iddia eden herkesi medeniyet meselesinde önünde durmaktadır. İstisnalar, bahaneler, amalar ve fakatlar olmadan düzenin oluşması bu tahakkümlerin ortadan kalktığı ve insanlık için de anlamlı olacak bir modeli kültürümüzden çıkarmak ödevi 21. Asır Türklerinin ve milletimizin sırtındadır. Kendimize her ihanetimiz hakikatle ve medneiyetle aramıza biraz daha mesafe koyuyor. Kral Übüler heryerde…

Nihayet güvenlik meselesi. Yollar bugün bu coğrafyada emin midir? Güvenlik kim ve ne içindir? Devlet ekonomiyi ve hukuku tahkim edip yolları güvenli tutmakla mükellef ve hepimizin adına var olan bir formdur. Kutlu bir kurumdur ama kutunu milletin ruhundan ve Tanrının izninden alır. Her halükarda içeride ve dışarıda güvenliği sağlama, dış politika üretme devletin toplum için refah, hürriyet ve güvenlik üretme amaçlı faaliyetidir, öyle olmalıdır. İnsanın güvenlikte olmadığı yerde yabancılaşarak nereye sapacağı meçhuldür. Kutadgu Bilig bugün de modern devlet açısından ana eksen olan bu üç meseleyi kendi lisanınca anlatır. Ekonomi, hukuk ve güvenlik açısından bölgemiz kürede ne durumdadır? Bu meselelerde makul bir yere varmak gayesi medeniyetçi aklın esas meselesidir.

            Yusuf Has Hacib bunları derken sen bunları yaparsan ey devlet halktan da şunları bekleyebilirsin diyerek; halkın da ekonomiyi sürdürecek vecibelerini yerine getirmesini yani vergi gibi konularda görevini yapmasını, devlet otoritesini bağlılığı ve güvenlik konusunda devlet ile sadakatle ve ciddiyetle durmasını görev olarak halka yükler. Böylece birbirinin bedeni ve ruhu olan bu ikilinin işlevlerini müşterek bir yapıda birleştirir.

            Medeniyetçi akıl işte toplum-devlet ilişkilerini buradan görür. Devletin görevleri ve milletin ödevleri birleşir. Orta Doğu distopyasında bugün yaşanan yozlaşma ve yabancılaşma tüm dengeleri bozmuştur. Mevzi çıkarlar utanmazca her şeyin üstüne konmuştur. Tarih neticede tercihlerimizle yaşadığımız fani ömürlerde bize verilene dair nasılsa öyleyiz bıraktığımız bir süreçtir. Kendimizi medeniyetçi bir kafa ile düşünerek devlet-millet alakalarını bir zemine oturtmadıkça coğrafyamızdaki zillet hali bitmeyecek görünüyor.

Hak İçin Olsun

Vesselam