Kötülüğü Sıradanlaştırmak
Dünya bir vicdansızlık anaforunda savruluyor. Tanrı sanırım artık ufuklarımızdan gitti ve kendi ideolojimiz yaptığımız dinler ile çatışmamızı izliyor. Hanna Arendt, Herkesin suçlu olduğu yerde kimse suçlu değildir, derken özellikle çeyrek asırdır terör söylemi üzerinden süren şeytanlaştırmanın arka planındaki duruma işaret ediyor. İslamafobya söylemi üzerinden motive edilen bir dünyada sonuç Gazze oluyor. Soykırım mağdurları yeni soykırım suçunu işlerken hepimiz suçluyuz diyor. Sığındığı vicdan ise kurguladığı mitolojik ideolojisi.
Yaşanan felaketler
karşısında farklı yöntemlerle hizaya getirilmiş insanlık Gazze karşısında terör
söylemi ile önceleri sihirlendi, sustu. Hamas söylemi İsrail’i koruma altına
aldı. Masum eğlenen çocuklar bir terör unsuru tarafından rehin alınmıştı
sonuçta. Gazze’nin bir soykırım eğlence merkezine dönüşeceğini kimse
düşünemiyordu. Arendt bu konuda, İnsanların
sonuçları düşünmeksizin çoğunluk görüşüne itaati insanın basitliğidir. İnsanlık
basit çıkarlar önünde bir kere daha eğilmiş ve tarih boyunca tagutlara eğilen
başlar yine yerlerde sürünmüş idi. Oradaki sonuçların ne olacağı ise
televizyonlarında üzülen Müslümanlar başta olmak üzere kimse için esasen önemli
de değildi. Nasılsa İsrail şeytandı, günahkardı, nasılsa Allah bir gün??
belasını verecekti. Ölen Gazzeliler cennete gidiyorken İsrailliler cehenneme
gidecekti. Yani olmuş ile olacak arasında olanı izleyen edilgen ve zavallı
koltuk sevdalılarına mahkum Müslümanlar ki yöneticileri bunu her türlü
propaganda ile yutturtarak acizliklerini, çıkarcılıklarını örtmek yarışında
idiler, konuya kınama boyutundan bakabildiler. Kötülük sıradanlaşmış ve Gazze
haberleri, ölen kadın ve çocuklar, açlık hepsi gündelik hayatımızda
olağanlaşmıştı. Zira kötülük sıradanlaşırken kurbanın terörize edilerek
vicdanların olağanlaştırılması yöntemi işliyordu. İşte burada soykırım mağduru
olan! Arendt’ten, Kötülüklerin çoğu
hiçbir zaman iyilik ve kötülük hakkında kafa yormamış insanların işidir, işitilen
söz akla geliyordu. Kendi fikri sabitesinden, saplantılarından,
komplekslerinden, insafsız ve vicdansız bir yerden hayata ezber yaptırılmış bir
güç kendini aşıladığı süper güçlerle birlikte füzelerle sinek avlıyordu. Şiddet
bir kere daha kendi tahtından insanlığa kan kusturuyordu. Arendt’in Şiddet kullanımı, tüm eylemler gibi, dünyayı
değiştirir, ama bu değişimin en muhtemel sonucu daha şedit bir dünyadır..Şiddet haklı
gösterilebilir, ancak asla meşru olmayacaktır. Amaçlanan amaç geleceğe doğru
uzaklaştıkça, haklı gösterilmesinin inandırıcılığı da azalır. Kimse meşru
müdafaa için şiddet kullanımını sorgulamaz, çünkü tehlike sadece açık değil,
aynı zamanda mevcuttur ve aracı meşrulaştıran amaç da acildir, sözlerine
Netanyahu ne der acaba?
Aklın yerini yeniden ön yargılı ve
vaad edilmiş müstakbel için her şeyi yok etmeye odaklı terörize eden bir güç
almıştı. Terörist Hizbullah ve Hamas sonuçta cezasını bulurken ileride Hamas
militanı olması muhtemel bebekler ve çocuklar bombalar ve açlıkla ölüme mahkûm
edilmişti. Gazze bir eğlence merkezi olacaktı. İnsanlık oraya gelip şen
kahkahalarla kadeh tokuşturacaktı. Tüccarın başkanlık ettiği şiddet
meşruiyetini kendinden alıp dağıtıyordu işte. Arend’in dediği gibi, Şiddet
araçlarının teknik gelişimi artık öyle bir noktaya geldi ki, hiç bir siyasaI
amaç, insan aklının sınırları içinde, bu araçların yıkıcı potansiyeline denk
değildir; ne de silahlı çatışmalarda bu araçların kullanılmasını haklı
kılabilir. Gazze öyle bir şiddet
sarmalının meşruiyet verici ateşinde yanıyor ki herkes haklı ve herkes suçlu
dolayısıyla statüko kendisini sürdürmeye ve medeniyet buralardan sürülmeye
devam ediyor. Her halükarda kötülük artık sıradanlaştı. En mutena salonlarda en
medeni insanlar eliyle insanlık haysiyetini yitiriyor. Hz. Muhammed, Hz. İsa ve
Hz. Musa çıkıp gelseler şimdi Kudüs’e ve oturup ayırt etmeden insanlığın haline
baksalar. O derin müminlerin kaçı acaba onların karşısında durabilir.
Muhtemelen üçünü de çarmıha gerer insanlık. Garip bir zaman ve Mesih bekleyen
acizler. Arendt’ın dediği gibi, Bu
hükümet ülkenin özgürlüğünü korumuyor. Doğrunun ve yanlışın ne olduğuna
çoğunluğun değil de vicdanın karar verdiği bir hükümet sistemi olamaz mı?
İnsanlık kocaman bir
vicdan olma sınavından geçerken ve Sumud tekneleri küresel bir sessizliği
yırtmak isterken aynı suç şebekesine takılıyor. Gazze’nin çağdaş Auschwitz
olduğunu görmeden konuya basit polemikçi kafa ve işi Tanrı’ya havale ederek
girişmek ki özünde her işi ona havaledir başka bir şey diyoruz, “kendini
ferahlatmak Müslümanlığı” için de birilerinin kral çıplak deme vakti geldi de
geçmiyor mu… Tarlalar güzel sürülmüş maşallah!
Hak İçin Olsun
Vesselam