07 Temmuz 2025

​İsrail'in Ekonomik Yıkımına Doğru

İsrail Terör Devleti’nin 2023 sonrası dönemde Gazze’de yürüttüğü askeri operasyonlar, iç siyasi krizler ve küresel etik dışlanma ile pekişen çok boyutlu ekonomik yıkımını güncel verilerle analiz ettiğimizde İsrail için yolun sonunu görebiliriz. Yüksek teknoloji sektöründeki dramatik küçülme, sermaye kaçışı, beyin göçü, kredi notlarının düşmesi ve küresel şirketlerin çekilişi, bu krizin geçici değil sistemik bir karaktere sahip olduğunu göstermektedir. “Start-Up Nation” miti, yerini hızla “ShutDown Nation” kavramına bırakırken, ekonomik boykotlar da yalnızca maddi değil, toplumsal ve psikolojik bir kuşatma işlevi görmektedir.  

1948’de kurulan İsrail Devleti, Batı desteği, diaspora sermayesi ve ileri teknolojiye dayalı ekonomik modelle “Start-Up Nation” markasını inşa etmişti. Ancak 7 Ekim 2023’te başlayan Gazze savaşı sonrası ortaya çıkan dramatik tablo bu modelin ne kadar kırılgan olduğunu açığa çıkarmıştır. Ülke ekonomisi 2024’te büyüme ivmesini kaybetmiş, GSYİH artışı %0 civarında kalmış, enflasyon %3,6’ya yükselmiş, işsizlik %3 seviyesine çıkmıştır (Reuters, 2025). Savaş maliyetleri, yaklaşık 300.000 yedek askerin mobilize edilmesi, on binlerce Filistinli işçinin izinlerinin iptali; ithalat ve ihracatta %40’ları aşan gerileme, İsrail’in kırılgan ekonomik yapısını görünür kılmıştır.

Başbakan Netanyahu’nun yargı reformu kriziyle derinleşen iç bölünme, kredi derecelendirme kuruluşlarının ardı ardına gelen not indirimleri ve küresel fonların çekilişi; İsrail’in finansal mimarisini sarsan temel unsurlardır.

Kurumsal Güvenin Çöküşü

2023’te aşırı sağ hükümetin yürüttüğü yargı reformları, Yüksek Mahkeme’nin yetkilerini sınırlayarak denge-denetim mekanizmasını zayıflatmıştır. Reform girişimleri kitlesel protestoları tetiklemiş; 500.000’den fazla kişinin katıldığı gösterilerle İsrail toplumunda derin bir kutuplaşma oluşmuştur (Haaretz, 2023). Nobel ödüllü ekonomistler (Stiglitz, Kahneman vb.) ortak bildiriyle, hukukun üstünlüğünün aşındırılmasının “uzun vadede yatırımcı güvenini yok edeceği” uyarısında bulunmuştur (Stiglitz et al., 2023).

Moody’s, Mart 2024’te İsrail’in kredi notunu iki kademe indirerek görünümü “negatif”e çekmiş; S&P, Fitch ve IMF benzer uyarılar yapmıştır. Bu veriler, iç siyasal krizin salt siyasi bir mesele olmadığını, doğrudan finansal güveni sarstığını kanıtlamaktadır.

 “Start-Up Nation” Miti’nin Dağılışı

İsrail’in ileri teknoloji sektörü büyümenin lokomotifi olarak 2000’li yıllarda ülke GSYİH’sinin %15’ine kadar katkı sağlamıştı (OECD, 2022). Ancak 2023 sonrası, yargı krizinin tetiklediği belirsizlik ve savaş ortamı, yatırımcıları hızla kaçırdı. IVC Research Center’ın raporuna göre, start-up yatırımları %90’a yakın azalmış, Papaya Global, Riskified, Intel gibi devler yatırımlarını durdurmuştur. Intel’in 25 milyar dolarlık fabrika yatırımını iptal etmesi bu sektörün yalnızca ekonomik değil sembolik dayanaklarının da çöküşünü simgeler (Globes, 2024).

İsrail İnovasyon Otoritesi, 2024 sonunda yayınladığı raporda, teknoloji firmalarının %80’inin Ar-Ge merkezlerini yurtdışına taşıdığını ve yetenekli iş gücünde %75 azalma yaşandığını belirtmiştir. Bu, üretken zihinlerin, vergi tabanının ve inovasyonun erimesi demektir.

Ekonomik İzolasyon

Gazze’ye yönelik saldırılar yalnızca bir savaş maliyeti değil, aynı zamanda uluslararası etik dışlanmanın da başlangıcı olmuştur. Norveç Hükümeti Emeklilik Fonu’nun 500 milyon dolarlık İsrail yatırımlarını tasfiye etmesi, İngiltere USS fonu ve ABD’li kilise fonlarının benzer kararları etik finans çağının yükseldiğini göstermektedir (Guardian, 2024).

Bu süreçte, McDonald’s, Oracle, Samsung Next gibi çok uluslu şirketler de İsrail operasyonlarını durdurdu veya küçülttü. Savaşın yol açtığı tedarik zinciri riskleri, şirketleri yalnızca finansal değil, sosyal sorumluluk boyutunda da kararlar almaya zorlamaktadır.

Sermaye Kaçışı ve Beyin Göçü

Ekonominin derinleşen krizini belirginleştiren en dramatik olgulardan biri de sermaye ve beyin göçüdür. Papaya Global CEO’su Eynat Guez’in “Artık hukuki ve finansal bir zemin yok” açıklamasıyla şirket fonlarını yurtdışına taşıması, diğer start-up devlerine de örnek olmuştur (Reuters, 2023). Ankete göre İsrailli yetişkinlerin %17’si fonlarını yurtdışına taşımayı planlamaktadır (Haaretz, 2024).

Öte yandan, binlerce mühendis, akademisyen ve tıp profesyoneli, Batı ülkelerine göç ederek İsrail’in üretken sınıfını erozyona uğratmaktadır. Bu, vergi tabanının daralması, inovasyon kapasitesinin çökmesi anlamına gelmektedir.

Boykotun Finansal ve Psikolojik Gücü

Resmi BDS kampanyasının ötesinde, bireysel ve kurumsal boykotlar, İsrail’i uluslararası finans sisteminden fiilen izole etmektedir. İsrail İhracat Enstitüsü’nün verilerine göre, 2024 ihracatında %15 düşüş kaydedilmiştir. Radar altı ekonomi, Orta Doğu ve Afrika’daki alternatif ticaret yollarına yönelişi artırsa da bu, ekonomik istikrarsızlığı daha da derinleştirmektedir.

Norveç gibi ülkelerin egemen fonları ve şirketlerin etik tedarik zinciri kararları, “sorumlu sermaye yönetimi” çağının İsrail’i nasıl cezalandırdığını gözler önüne sermektedir.

Geleceğe Dair Öngörüler

İsrailli 130 ekonomistin 2024 ortak bildirisi, ultra-Ortodoks (Haredi) nüfusa yönelik muafiyetlerin, yük taşıyan eğitimli sınıfın göçünü hızlandırarak ekonomik tabanı çökerttiğini vurgulamaktadır. Bu tablo, yalnızca bir ekonomik kriz değil, aynı zamanda devletin kurumsal sürdürülebilirliğine yönelik bir tehdittir.

“ShutDown Nation” kavramı, bugünkü toplumsal, siyasal ve finansal çöküş retoriğini özetlemektedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açılan davalar ve yaptırım tehditleri, İsrail’in 100. yılını göremeyecek kadar kırılgan bir rejimle karşı karşıya olabileceğini düşündürmektedir.

Bu veriler İsrail Devleti’nin içine sürüklendiği çok boyutlu çöküşün sadece teknik bir ekonomik türbülans değil; bir rejim, bir model ve bir ideoloji krizi olduğunu göstermektedir. Gazze’de işlenen savaş suçlarının etik ve diplomatik yalıtımı; Batı’daki kurumsal destek zincirini kırarken ekonomik temellerin çökmesi de devleti bir “kriz laboratuvarı”na dönüştürmektedir. Boykot, sermaye kaçışı ve beyin göçü; bu çöküşün içten içe işleyen görünmez motorlarıdır.

İsrail’in 2048’deki yüzüncü yılı, “bir kutlama” olmaktan çok, dünya kamuoyunun bir rejim çöküşüne tanıklığı olarak hatırlanabilir. Bu çöküş, yalnızca İsrail için değil, Batı merkezli küresel sistemin çifte standardı için de ahlaki bir sınav olarak kayda geçecektir.