28 Temmuz 2025

​İsrail'in Çıkarlarında Başlayıp Orada Biten İnsan Hakları

 

İnsan hakları kavramı modern uluslararası sistemin en temel ilkelerinden biri olarak sunulmaktadır. Evrensel değerler, eşitlik, adalet ve insan onuru gibi ilkeler üzerine kurulu olduğu iddia edilen bu yapı 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile kurumsal bir kimlik kazanmıştır. Ancak, 21. yüzyılın ilk çeyreği sona ererken yaşanan krizler, savaşlar ve katliamlar, bu idealin çoğu zaman yalnızca retorik bir süs olduğunu ortaya koymuştur. Gazze’de yaşanan insani trajedi, insan haklarının coğrafi, etnik ve politik çıkarlar temelinde nasıl sınırlandırıldığını tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir.  

 

İsrail İstisnacılığı

 

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İnsan Hakları Konseyi, Uluslararası Adalet Divanı gibi kurumlar özellikle Batı dışı dünyada yaşanan hak ihlallerinde aktifleşirken, İsrail’in sistematik ihlalleri karşısında ya sessiz kalmakta ya da sembolik tepkilerle yetinmektedir. Son İsrail soykırımında on binlerce Filistinlinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı BM raporlarına yansımıştır. Bu veriler savaş suçlarının ve insanlığa karşı suçların eşi benzeri görülmemiş bir düzeye ulaştığını ortaya koysa da İsrail’e yaptırım uygulanmamış, uluslararası aktörler yalnızca "endişe" bildirmiştir. Bu durum insan haklarının bir "istisnalar sistemi" içinde çalıştığını; İsrail’in bu sistemin istisnası olarak ayrıcalıklı bir hukuk zırhına sahip olduğunu göstermektedir.

 

Medya ve Algı Yönetimi

 

İnsan hakları kavramı yalnızca hukuki metinlerle değil medya yoluyla şekillenen toplumsal algılarla da inşa edilir. Batı merkezli medya aygıtları Gazze’de yaşanan soykırımın görsel ve dilsel temsilini manipüle ederek izleyiciyi edilgen bir konuma indirger. BBC, CNN, Reuters gibi medya devleri “çatışma”, “karmaşa”, “trajedi” gibi failden arındırılmış ifadelerle İsrail’in eylemlerini sıradanlaştırırken Filistin direnişini ise “terör”, “militanlık” gibi kriminal söylemlerle kodlamaktadır. 2024'te yapılan bir araştırmada İngiliz basınında Gazze ile ilgili 1000 haber incelendiğinde, yalnızca %6'sında İsrail açık fail olarak tanımlanmış, %72’sinde ise "çatışma", "saldırı", "karşılıklı ateş" gibi tarafsızlaştırıcı ifadeler tercih edilmiştir. Bu dil mühendisliği, insan haklarının kimin için geçerli kimin için askıya alınabilir olduğunu belirleyen hegemonik bir propaganda aygıtı olarak çalışmaktadır.

 

Siyasal Realizm  

 

Uluslararası ilişkiler teorisinde realizm devletlerin kendi ulusal çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu savunur. Bu bakış açısına göre, insan hakları ancak stratejik çıkarlarla çakıştığı sürece savunulmaya değerdir. Nitekim İsrail, Batı için yalnızca bir “müttefik” değil; Ortadoğu’daki nüfuzun taşıyıcı sütunudur. ABD her yıl İsrail’e milyarlarca dolar doğrudan askeri yardım sağlamaya devam ederken buna ek olarak yine herhangi bir sınırlama olmaksızın en ağır silahların satışına da müsaade etmektedir. Avrupa Birliği ise 2024 yılında İsrail ile toplam 46 milyar dolarlık ticaret hacmini korumuş ve askeri alanda yeni teknoloji işbirlikleri başlatmıştır. Bu veriler, insan haklarının değil jeopolitik hesapların ve endüstriyel askeri kompleksin belirleyici olduğu bir sistemin işleyişine işaret etmektedir.

 

Batı Medeniyetinin Çifte Standardı

 

Postkolonyal düşünürler Batı’nın kendini “medeniyetin taşıyıcısı” olarak sunarken ötekileştirdiği halkları “kurtarılması gereken barbarlar” olarak konumlandırdığını belirtir. Bugün Filistinlilere yönelik yapılan “insanlaştırmama” pratiği bu bakış açısının güncel bir tezahürüdür. Edward Said’in “oryantalizm” kavramsallaştırması burada hayati önemdedir: İsrail’in Gazze halkını topyekûn hedef alırken kullandığı söylemler, onları potansiyel tehdit, doğuştan radikal ve irrasyonel olarak tanımlar. Bu durum, insan haklarının evrensel değil, Batı merkezli bir değerler sistemi olduğunu; insanlık onurunun ancak “Batı’nın çıkarlarına uyumlu olduğu sürece” korunabileceğini gösterir. 21. yüzyılın evrensel insan hakları söylemi, sömürgeciliğin ideolojik kalıntılarını üzerinde taşımaktadır.

 

Bir Vicdan Krizi Olarak İnsan Hakları

 

İnsan haklarının İsrail'in çıkarlarının sınırlarında başlayıp bittiği bir dünya düzeni artık yalnızca Filistinliler için değil, insanlık için bir tehdit oluşturmaktadır. Çünkü evrensellik iddiası kurban edildiğinde geriye yalnızca çıkarlar ve şiddet kalır. Bugün Gazze sokaklarında bombalanan yalnızca binalar değil; aynı zamanda ahlaki ilkelerdir, uluslararası hukuk sistemidir, evrensel değerlerdir. Sessizlikle onaylanan bu çifte standart gelecekte her mazlum halk için bir tehdit potansiyeli taşımaktadır.