Dijital Çağda Varoluşsal Bir İmtihan
İnsanlık tarihi boyunca farklı devrimler
toplumsal yapıları derinden etkilemiştir. Ancak bugün özellikle yapay zekâ
teknolojilerinin yükselişiyle dönüşümün hem hızı hem de kapsayıcılığı geçmişle
kıyaslanamayacak kadar büyük bir boyuta ulaşmıştır. Sanayi devrimi üretimi
mekanikleştirerek bir devrimi tetiklemişken bilgi ve iletişim teknolojileri
bilgiye ulaşımı demokratikleştirmiştir. Bugün ise yapay zekâ yalnızca bilgiyi
işlemekle kalmayıp bilginin kimlere nasıl sunulacağını da belirleyerek insan
algısının doğrudan şekillendirilmesinde aktif rol oynamaktadır. Bu süreç,
teknik bir ilerlemenin ötesinde, insanın varoluşu, değerleri ve inancı
açısından köklü bir imtihan doğurmuştur.
Yapay Zekâ,
Dönüşen Dünya ve İmtihan Alanı
Yapay zekâ, insan zekâsının taklit edilmesi
yoluyla öğrenme ve karar verme yeteneği kazanan sistemleri ifade etmektedir.
Sağlık hizmetlerinden finans piyasalarına, savaş teknolojilerinden sosyal medya
uygulamalarına kadar hemen her alanda bu sistemlerin etkisi hissedilmektedir.
Ancak yapay zekânın bu etkisi sadece işlevsellikle sınırlı kalmamakta; aynı
zamanda hangi bilginin görünür olacağı, kimin hangi kanaatlere sahip olacağı
gibi daha derin katmanlarda, toplumsal algıların şekillendirilmesinde belirleyici
bir unsur haline gelmektedir. Böylece yapay zekâ görünüşte tarafsız bir araç
gibi sunulsa da arka planında belirli kültürel ve ideolojik kodları taşıyan bir
değer sistemine dayanmakta ve bu değerler kullanıcıların düşünsel dünyalarına
sinsice nüfuz etmektedir.
İslam dünyası ise bu büyük dönüşüm karşısında
üretici bir aktör olmak yerine büyük ölçüde edilgen bir tüketici konumunda
kalmıştır. Müslüman toplumlar Batılı teknoloji şirketlerinin ürettiği
platformlara bağımlı hale gelmiş, sosyal medya mecralarında geçirilen uzun
saatler sadece zaman kaybı değil, aynı zamanda kültürel ve zihinsel bir
teslimiyetin göstergesi olmuştur. Bu dijital bağımlılık, yalnızca bireysel
düzeyde değil, kolektif kimlik inşasında da ciddi kırılmalara yol açmaktadır.
Özellikle Filistin meselesinde bu kırılmanın
etkileri çok net bir şekilde ortaya çıkmıştır. İsrail'in Gazze'de işlediği
insanlık suçları Batı merkezli dijital platformlar tarafından ya sansürlenmiş
ya da çarpıtılarak sunulmuştur. Yapay zekâ destekli algoritmalar Filistinlilerin
haklı direnişini görünmez kılmakta, zulmü meşrulaştırmakta ve uluslararası
kamuoyunun algısını manipüle etmektedir. Böylece teknoloji sadece bir iletişim
aracı değil, adeta yeni bir sömürgecilik aygıtı haline gelmiştir. Dijital
sömürgecilik, verilerin kontrolü ve bilginin manipülasyonu yoluyla ümmetin
zihinsel ve kültürel varlığını hedef almaktadır.
Fırsatlar,
Tehditler ve Gazze Üzerinden Sonuçlar
Yapay zekâ çağında Müslümanların karşısında
yalnızca tehditler değil, aynı zamanda önemli fırsatlar da bulunmaktadır. Bu
teknoloji, bilinçli kullanıldığında İslamî ilimlerin dijital ortama
aktarılmasında, klasik eserlerin geniş kitlelere ulaştırılmasında ve fıkıh,
tefsir gibi alanlarda derinlemesine çalışmalar yapılmasında güçlü bir araç
olabilir. Ayrıca zekât, sadaka ve sosyal yardım gibi alanlarda daha şeffaf ve
etkin organizasyonlar kurulmasına imkân tanıyabilir. Alternatif medya
mecralarının inşası ve İslamî değerlere sadık algoritmalar geliştirilmesi de bu
fırsatlar arasında yer almaktadır.
Ancak bu fırsatlar kendiliğinden hayata
geçmeyecektir. Bunun için İslam dünyasında köklü bir bilinçlenme sürecine
ihtiyaç vardır. Yapay zekâ okuryazarlığı toplum genelinde artırılmalı, genç
kuşaklar bu teknolojilerin sadece kullanıcıları değil, aynı zamanda üreticileri
haline getirilmelidir. Fıkhi açıdan yeni meseleler ele alınmalı, "dijital
fıkıh" çerçevesinde şer’i ve ahlaki sınırlar net bir şekilde
belirlenmelidir. Hepsinden önemlisi tüm bu adımlar bireysel çıkışlarla değil,
ümmet bilinciyle, kolektif bir strateji doğrultusunda atılmalıdır.
Kıyam çağrısı
Gazze’de yaşananlar, yapay zekânın ve dijital
platformların nasıl bir algı silahına dönüştürülebileceğinin somut bir
örneğidir. Gerçekte bir halkın yok oluş mücadelesi olan Filistin direnişi dijital
sansürle görünmez hale getirilmekte, insanlık vicdanı yapay olarak
uyuşturulmaktadır. Bu durum, Müslümanların dijital dünyada da direnç göstermesi
gerektiğini göstermektedir. Sadece fiziksel alanlarda değil, zihinlerde de bir
mücadele yürütülmek zorundadır.
Yapay zekâ çağı Müslümanlar için bir teslimiyet
değil, bir kıyam çağrısıdır. Teknolojiye
körü körüne boyun eğmek yerine, onu adaletin, hakkın ve hakikatin hizmetine
sokmak zorundayız. Teknoloji, bizim mahkumiyetimiz değildir; doğru ahlaki
perspektifle şekillendireceğimiz bir emanettir. Bu emanete sahip çıkmak,
yalnızca bugünü değil, ümmetin geleceğini de kurtaracak asli görevimizdir.