Bir Anadolu Manifestosu: Serdengeçti
Bin Dokuz Yüz Kırk!
Açık oy, gizli tasnifçi Tek Parti
diktasına diklenerek kodesi boyladığında, bıyığı terlemiş, sakalı tüylenmiş bir
üniversite talebesiydi.
“Bir kötülük gördüğünde eliyle,
diliyle mani olan, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğz eden”di.
Nice sonra, tahta bavuluyla
gardiyanlar arasından sıyrılmış, özgürlüğe adım atmıştı.
Nizamiyeden çıkınca, doğruca
okulun yolunu tuttu. Fakat kaydı yenilenmedi. Hızını alamadı, dilekçe yazdı, bu
sefer de postane kabul etmedi.
Ne de olsa silik bir ‘emir kulu’
idi. Üstelik devletin değil, partinin memuruydu.
Son çare, ‘arzuhal’i bakanlığa
vermekti. Başlık tokat gibiydi:
“Yüksek makamın alçak vekiline!”
Bunu yazan sen misin? Yine ceza
evi yolu görünmüştü.
Matbuat, sesini duyurmak için tek
yoldu:
“Bir ayaklarını Hacı Bayram’a,
diğer ayaklarını Amerika’ya basarak milleti aldatmak isteyenlerin sonu
hüsran!”dı.
Serdengeçti dergisi, “Hakk’a
tapar, halkı tutar”dı.
“Allah’a, millete, vatana
koşanların dergisi”ydi. “Allah’tan başka kimseden korkmaz!”dı.
“Sinesinde birleşsin sağa sola
tapanlar! Kahrolsun, Hak dururken yabancıya tapanlar!”
bir Anadolu manifestosuydu.
Malazgirt, Çanakkale unutulmuş,
“On yılda on beş milyon genç yaratmışlar!”dı.
Serden geçmişti artık.
Dergi, aynı matbaada ikinci kez
basılamıyordu. Altı Ok’tan fırça yemiş matbaacı, Osman Yüksel’i içeri sokmaz, o
da başka bir matbaa arardı.
33 sayı, 33 ayrı matbaa! Dile
kolay!
Yılmak nedir bilmezdi. Lügatinde
yenilgi yoktu.
“Serdengeçti’nin ne zaman nerede
çıkacağı belli olmaz. Fakat muhakkak çıkar, bir çıkar pir çıkar!”dı.
Ahmet Hamdi Akseki hacca gitmez
ister, Milli Şef “Şimdi uygun değil!” der.
Serdengeçti, Akseki’ye: “Allah
gel diyor, İnönü gelme diyor, Azrail ile anlaşman mı var da seneye diyorsun!!”
………………….
TRT Radyo,
bir yanlışlık yapar, Serdengeçti’yi konuk eder, ardından suç duyurusu
kapıdadır.
Hakim
sorar: “Evladım, sen bu radyoda Allah demenin yasak olduğunu bilmiyor musun?”
Sakin ve
vakurdur:
“Allah
Allah! Öyle mi?”
Günün
birinde İslam Demokrat Partisi lideri Cevat Rıfat ile yolları kesişir. Artık
daha güçlüdür.
Çemişgezek
onun için bir ilçeden öte, Anadolu’nun beşiğidir, Çemişgezek dergisi emek
yüklüdür, baştanbaşa mükemmeldir.
“Ayasofya’yı
açmak, yeni bir çağ açmak” demek için bile Ayasofya dergisini çıkarmaya
değerdir.
“Hayatımda
iki şeyin millisini sevmedim; milli şef, milli piyango!” çürümeye reddiyedir.
Papazın,
Celal Bayar’a “Ayasofya kilise olsun!” talebi, Serdengeçti’yi çileden çıkarır,
küplere bindirir, beyninden vurulmuşa döner.
Savcı sorar:
“Ayasofya'yı cami yapmak istiyormuşsun!”
İstediğini söyleyen istemediğini işitirmiş:
“ Siz, Yunanistan savcısı mısınız?”
Merttir, özü sözü birdir:
“Altı Ok’çular, kendilerini yarı ilah sanıyorlardı. Tam 27 yıl
Firavunlar gibi saltanat sürdüler, yediler içtiler, kustular! Altta kalan
halktı, milletti, köylüydü; ama sadece nutuklarda…!”
Sekiz kez mapus damı, bir kez meclis görmüştür.
Bin Dokuz Yüz Altmış Beş…
Daha Meclis’e girerken döner kapıdan bir türlü çıkamaz:
“Şimdiden döneklik başladı!”
Morrison Süleyman’a sorarlar: “Meclis’te muhalefet var mı?”
Birikmiş bir kızgınlıkla: “Bizim partide Osman Yüksel var ya!”
İlk parti içi muhalefettir!
“Volkan gibi lav atmış, ne susmuş, ne sönmüşüm; ben bu iman
uğruna çılgınlara dönmüşüm!” Mehmet Akif esintisidir.
“Arkasız yiğitler, arkanız Allah’tır!” Necip Fazıl heyecanıdır.
“Amerikan doları bu yangını söndürmez, Ey meclis-i mebusan, bu
kervan böyle gitmez!”
Yenilir yutulur sözler değildir.
Kravatı beline sarıp Meclis’e geldiğinde:
“Şunu boynuna tak!” uyarısına, “Nereye takacağım, yönetmelikte
yazmıyor ki!” diyecek hazırcevaplılıktı.
Sadece bir cümlede, inkarcı kafayı yerin dibine sokmuştu:
“Bizler vatanın kurtuluşunu, İnkılap Tarihi dedikleri,
şeflerinin fotoğraf albümünden başka bir şey olmayan derme çatma kitaplardan
öğrenecek değiliz!”
Hastalığı bile nükte konusuydu:
"Parkinson öyle hoş bir isim ki araba markasına benziyor.
İnsanın 'keşke benim de bir Parkinson'um olsa' diyesi geliyor.”
Çileli yolculuğunu haber verir gibiydi:
“Göreceğim boş bir kafes
Ceset kalmış çıkmış nefes
Nerde o can nerde o ses
Gelsen de bir gelmesen de!”
Tarık Sezai Karatepe

