202511 - Vakıf Katılım - Şaşırtan Masraf Rerun (160x600)
202511 - Vakıf Katılım - Şaşırtan Masraf Rerun (160x600)

02 Aralık 2025

Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (50)

 

Sicilyalı Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap haline geldiğine değinmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları Mehmed Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya oradan da İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz Türkçesine çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan örnekler sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Seksen beşinci mektup

Viyana’daki Karga’ya Şimdi gelen kurye, senden mektuplar ve para getirdi. Vadesinde, Titus adına düzenlenmiş bir senetle parayı alacağım. İyi sözlerin hiçbir değeri olmadığı bir ülkede, bunu bana temin etmek için gösterdiğin çabadan ötürü sana son derece minnettarım. Zinetoğlu'nun bana gönderdiği merhem ve aloe içeren kutuyu da aldım, hepsi iyi durumda ve zamanında geldi. Sadece Yusuf'un durumunu bilmek istiyorum, çünkü bana artık mektup yazmıyor. Hacdan döndüğünü duydum, ama Mekke'den getirmemi istediğim şeyi sana henüz göndermedi.

 Kimseye şikâyet etmeyeceğim; şikâyet edersem, kendime şikâyet edeceğim. Sana gönderdiğim mektuplara iyi bak ve Büyük Sultan'dan hayırlı haberler alabilir miyiz, bulunduğun sarayda ne söyleniyor, kafirlere karşı yeniden savaş açılma ihtimali var mı, bana haber ver.

 Sağlığım idare eder. Burada şüphesiz yaşıyorum; Kardinal Richlieu bir düşman olsa da benimle ilgili konularda kördür; çünkü benim işlerimden haberi yok, ya da en azından öyle davranıyor; ben de düşman olduğumdan şüphelenilebilecek hiçbir şey yapmıyor ya da söylemiyorum.

Sana temin ederim ki, Allah'ı seviyorum, O'nun şeriatına büyük saygı duyuyorum ve işimi büyük bir sadakatle yapıyorum. Benden daha fazlasını yapmamı istiyorsan, bunu bildiğin dostuna bildir; bana misal göster ve mutlu yaşa.

 Paris, 1641 yılının 10. ayının 22. Günü

 

Seksen altıncı mektup

Kostantiniyye'deki Berber Mustafa Ağa'ya.

 

Yılın sonuna geldik. Kafirler bu günü şenlik ateşleriyle kutlarken, ben olağanüstü bir hüzünle anıyorum. Şikâyet etmiyorum, çünkü zaman kalbimin efendisi haline geldiğinde, yakında onu zayıflatmaya başlayacak. Uzun bir ömür elde etmek için edilen adakların aptallığını anlıyorum. Bunu isteyenler, çoğunlukla yaşlılıkla birlikte gelen rahatsızlıklar tarafından ezildiklerinde, tam tersi adaklar ederler. Şikâyetlerimin sebebi başka bir niteliktedir; arkadaşlarımdan ve memleketimden bu kadar uzak olmaktan ve düşman ülkesine sürgün edilmekten rahatsızım. Burada, hiçbir önemi yokmuş gibi görünen insanlar arasında, sürekli korku içinde yaşayan bir adam gibi yaşamak zorundayım.

Sen şu anda 50 yaşın üzerindesin, ben ise 32 yaşın üzerinde değilim, ama yine de bunun üzerinde fazla düşünmediğini biliyorum, çünkü hala uzun bir ömrün olduğunu düşünüyorsun. Sen güçlü bir mizaca sahipsin, keyiflerin peşinde koşan birisin, her yerde onları arıyorsun, ölümün seni diğerlerinden daha fazla incitmeyeceğini düşünmeden, sağlığı bozulmuş olanlardan daha fazla. Çünkü ölüm hepimize doğru büyük adımlarla geliyor. Sen çok talihlisin, bunu söylemeliyim, yaşlılığa bu kadar yakın bir bedende genç bir adamın ruhunu koruyarak; bu benim mizacımdan çok ırak bir şey: Çünkü sen eğlencenin peşindeyken, ben sürekli ölümü düşünüyorum; çünkü çok uzun yaşadığıma inanıyorum.

 Yaşadığım yerin yakınındaki kral veya kardinal, bu gece sana mektup yazan Mehmed’in büyük hükümdarın casuslarından biri olduğunu öğrenirse, belki de bir sonraki gün doğmadan hayatımı kaybederim; ancak böyle bir maceradan korkmuyorum, çünkü kendimi, yeryüzündeki tüm insanlara hükmeden efendime tamamen adadım. Bu barbarlar beni öldürürlerse, bir gün mutlaka sona ermesi gereken bu yolculuğu biraz daha erken bitirmiş olacağım; yaşarsam ise ne bir ödül bekleyebilirim ne de bir acı çekebilirim.

Lorrain Dükü hakkında çok konuşuluyor; ancak, onun aleyhine söylenenlerden çok daha fazlası yapıldı. Fransızlar, bu prensi topraklarından mahrum bırakırken ona çok merhametli davrandıklarını, çünkü adaletin daha fazlasını gerektirdiğini iddia ediyorlar. Aksine, daha büyük bir adaletsizlik yapılmasının mümkün olmadığına inanan başka insanlar da var. Sonuç olarak, herkes kendi tarzında konuşuyor.

Ayrıca, 1634 yılında bu divanın onun davranışlarından şikâyet etmek için büyük nedenleri varken, ona binlerce kez iyi niyetini gösteren kralın lütfuna yeniden kavuşan bu hükümdarın, affedilemez bir hatayla Fransa'nın öfkesini yeniden üzerine çektiği söylenir. Sanırım, bu dük o yıl iki antlaşma imzalamış ve boyun eğmeyi ve sonsuza kadar itaat etmeyi vaat etmişti. Kral ile akşam yemeği yeme şerefine nail olmuş ve Bar Dükalığı için ona saygılarını sunmuş, yine Avusturyalıların kollarına atıldı; oysa İncil'e, Hıristiyanlar arasında Kuran'ın gerçek müminler arasında olduğu kadar saygı duyulan bir kitaba, Fransa'nın çıkarlarını asla terk etmeyeceğine, Fransa ne tür savaşlarla karşılaşırsa karşılaşsın, o tacın çıkarlarına sonsuza kadar bağlı kalacağına ve Avusturya Hanedanı ile hiçbir şekilde yazışmayacağına yemin etmişti. Bunu göz önünde bulundurarak, kral Lui bu prensi, savaş sırasında yeminini yerine getirmek için rehin olarak elinde tutacağı Nansi adlı başkent ve bazı yerler hariç, tamamen teslim edeceği topraklarına yeniden yerleştirmeliydi. Buna ek olarak, bu hükümdar, Flanders'da savaşı sürdüren İspanyol bakanları ve bu ulusun soylularından şikâyet etmek için, aşağı eyaletler valisi Kardinal Infant'a bu konuyla ilgili ve aşağıdaki sözlere çok yakın bir mektup yazmıştı: Fransa kralı, Sedan yakınlarındaki ordusuna katılmamı istedi; ben bu güçlü krala itaat etmedim, sizin zatınıza ise daha da az itaat ettim; çünkü İspanyollara tabi olan kasabalar bana düşmanmışım gibi davranıyorlardı.

Lorrain Dükü'nün bu uzlaşmasında hanımlar büyük rol oynadılar; ancak kadınların tüm işleri gibi, bu da korkunç bir sonla sonuçlandı. Bu prens, bir Fransız hanımefendisine aşık olunca, tüm servetini borçlu olduğu öz hanımını terk etmeye karar verdi ve onu bırakıp, gerçek karısı olarak gördüğü Kantekroiks kontesine tamamen kendini adamaya başladı.

 

İyi insanlar, bu prensin durumunun artık düzeltilemez olduğuna inanarak onun rezaletinden dolayı üzülüyorlar. Dindar insanlar, haksız bir şekilde mülklerinden mahrum bırakıldığı için Allah'ın onun lehine mucizeler yaratacağını söylüyorlar; çünkü, dediklerine göre, ailesinden üç yüzden fazla aziz çıkmış ve bu da onu Allah'ın lütfuna mazhar kılmak için yeterli olmalı diyorlar. Bunların arasında, Kudüs'ü ve tüm Filistin'i Araplardan geri alan ünlü Bullenli Godfrey de vardır. Onun cesaretini veya dinine olan bağlılığını düşünürsek, onun büyük bir adam olduğunu kabul etmeliyiz. Bu özellikleri, onun adını tüm çağlara duyurmuştur. Bu konuda sana daha kesin bir şey söyleyemem, çünkü sana yazdıklarımla merakını gidermek için elimden geleni yaptım. Ve şimdi sana anlatacaklarım, Fransa'da çok az gürültüyle, daha doğrusu bana göre büyük bir sessizlikle geçti. Çünkü utanarak itiraf etmeliyim ki, tüm Avrupa'da bu kadar ünlü olan bu olayı Paris'te neredeyse hiç duymadım.

 İnsanın sahip olduğu her şey nasipten gelir ve genellikle en güçlü olan, haklı olduğu zaman zayıfı boyun eğdirir ve ganimetleriyle kendini zenginleştirir. Tabiat kanunlarına göre, herkes kendi ihtiyaçlarını ve içinde bulunduğu tehlikenin büyüklüğünü tartma hakkına sahiptir ve eğer bu akla aykırı ise, kendi tehlikemin hâkimi ben olmalıyım, başka birinin olmaması akla uygundur. Ancak, benimle ilgili konularda başka bir hâkim tayin eden aynı akıl, beni onun hâkimi yapmıştır ve sonuç olarak, bana, onun bana vereceği hükmü yargılama ve bana uygunsa adil, çıkarlarıma aykırıysa adaletsiz olup olmadığına karar verme hakkını verir.

Tabiat her şeyi insanlara vermiştir ve sen, ben ve tüm insanlar her şeye eşit hakka sahibiz ve bu nedenle istediğimiz her şeyi yapma, uygun gördüğümüz şeyleri sahip olma ve bunlardan yararlanma gücüne sahibiz; ancak bu kadar geniş bir hak, sanki hiçbir şeye hakkımız yokmuş gibi bir durumdur. Çünkü, benim hoşuma giden bir şeye hakkım olduğu gibi, benden daha güçlü olan bir başkası da aynı hakka dayanarak onu benden alır ve bana rağmen ondan yararlanır. Bu nedenle, bir insan kendini savunmak için sahip olduğu aynı hakla bir başkasını istila eder ve bu da insanlar arasında kıskançlık ve uyumsuzlukların ortaya çıkmasına ve her zaman ortaya çıkmasına neden olur; bu da onların birbirlerine karşı sürekli meydan okumalarına ve komşularını sürekli gözetlemelerine neden olur.

 Tabiatta var olan bu hürriyet, savaş zamanında sadece açık güçle değil, akla gelebilecek tüm gizli sanatlar ve hilelerle de direnmeyi ve saldırmayı meşru kılar ve bir adam savaşta içinde bulunduğu tehlikeyi önlemek istediğinde ve düşmanını eline geçirdiğinde, ondan kaçınmak ve kendini ondan korumak için her türlü yolu kullanma hakkına sahiptir.

 Senin altındakine emir verme hakkını gösteren bu düşünceleri takdir edeceksin. Umarım yazdıklarımla merakını gidermiş ve itaat ve boyun eğmeyle sana olan derin saygımı kanıtlamışımdır.

 

Paris, 1641 yılının son ayının 24'ü

 

 

 

 

 

 

 

 

 
202511 - Vakıf Katılım - Şaşırtan Masraf Rerun (300x250)
202511 - Vakıf Katılım - Şaşırtan Masraf Rerun (300x250)