vakıf aktılım sol 1
vakıf katılım sağ

04 Ekim 2025

Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (42)

Sicilyalı Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap haline geldiğine değinmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları Mehmed Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya oradan da İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz Türkçesine çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan örnekler sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Yetmiş üçüncü mektup

Kaymakam’a

Fransa divanı, çıkarlarına göre kendilerini ortaya çıkaran ya da gizleyen politikacılardan oluşan bir meclistir; konuşmaktan çok sessiz kalmaya alışkındırlar. Gizleyemedikleri konularda kendilerini birden fazla şekilde ifade ederler; ben de onlardan, benim bilgim ve senin haberin için gerekli olanları çıkarırım. İspanya'da, Fransa'nın büyük etkisi olduğu anlaşılan, ani ve şaşırtıcı gelişmeler yaşandı ve bu gelişmeler Fransa için önemli faydalar umulmasına neden oldu. Bu konuda uygun gördüğün değerlendirmeleri yapabilirsin.

Fransa ile İspanya'yı ayıran dağlara Pireneler denir. Katalonya, bir tarafı Akdeniz'e bakan ve Navarre ile sınırlanan bir vilayet olup, bu dağların eteklerinde yer almaktadır. Halk silahlanmış ve Katolik kralın nazırlarına şiddetle karşı çıkmıştır. Portekizliler de aynı şeyi yapmış, ancak farklı bir başarı elde etmişlerdir. Bu krallık, İspanya devletleri içinde yer alır ve onun egemenliği altındaki en zengin bölgedir. Galiçya ve Kastilya arasında yer alan ve ona muazzam zenginlikler getiren okyanusla çevrili konumu ile oldukça elverişlidir.

Katalonya'nın başlıca şehri Barselona, Portekiz'in başlıca şehri ise Lizbon'dur. İlki, Katolik kralına hizmet eden ve bu vilayette konaklayan Protestan birliklerinin işlediği küstahlıkları, ayaklanmasının gerekçesi olarak göstermiştir. Diğeri ise, uzun süre planını gizledikten sonra, sonunda İspanyol boyunduruğundan kurtulmuş ve kendi kraliyet soyundan bir kral tahta çıkarmıştır.

 

İspanya kralının baş nazırı ve gözdesi olan Kont Olivarez'in, Katalanları küçük düşürmek amacıyla bu ülkeye korkunç bir şekilde asker gönderdiği ve en ahlaksız birlikleri buraya yerleştirdiği söylenmektedir. Bu şekilde, herhangi bir yargılama süreci olmaksızın bu halkın gururunu kırmayı amaçlamıştır.

 Bu nazırın planı şu ana kadar amacına ulaşmış, vilayet bölünmeler ve katliamlarla dolmuş, sefaletlerini tamamlamak için hiçbir şey eksik kalmamış. Askerler duyulmamış zulümler uyguluyor, bebeklerin, yaşlıların ve kadınların kanını ayırt etmeden döküyor, mabetleri yıkıyor ve kiliseleri tahrip ediyorlar. En cesur köylüler, gücü güçle püskürtmek için bir araya geliyorlar ve bulabildikleri kadar çok Kastilyalıdan, kralın nazırlarını da esirgemeden, en acımasız şekilde intikam alıyorlar; karşılaştıkları herkesi öldürüyorlar, saklananları arıyor ve en ağır şekilde cezalandırıyorlar, kaçarak canlarını kurtarmaya çalışanların peşine düşüyorlar, en ufak bir şüphe bile olmasa rahipleri bile affetmiyorlar.

Katalonya'da kısa bir süre önce vali muavini unvanıyla komuta eden Aziz Kolomme kontu, şu anda tanrının huzurunda, hak ettiği ödülü ya da cezayı alıyor. Köylülerin öfkesinin ilk kurbanı olan bu zavallı adamın kanı, İspanyol hükümdarlığı ve Katalanlar için daha da üzücü olaylarla sonuçlanacak olan kasvetli bir facianın başlangıcı oldu.

 Vali muavini köylülerin ilk ayaklanmasında Barselona'nın cephaneliğine çekildi ve burada isyancıların büyük bir kalabalığı tarafından kuşatıldı. Orada güvenli bir şekilde kalamayacağını görünce, kadırgalara binmek için dışarı çıktı. Ancak şişmanlığı, kaçışında ona eşlik edenler kadar hızlı koşmasını engelledi ve yalnız kaldı; yorgunluktan bayıldı ve bir süre deniz kenarındaki kayalıkların arasındaki kumda ölü gibi yatakaldı. Onunla kalan tek kişi olan uşağı, yüzüne deniz suyu dökerek onu kendine getirdi; ama gözlerini açtığında, sadece kendi ölümünü daha yakından gördü. Hareket edemeyecek durumda olan bu haliyle, bir grup kanlı katil tarafından saldırıya uğradı; önce ona ateş ettiler, sonra binlerce yerinden bıçaklayarak parçalara ayırdılar. Hizmetkarı, onu vücuduyla koruyarak elinden geldiğince onu savundu, ama gayreti boşunaydı; aldığı tüm yaralar, efendisini kurtaramadı.

O bir Afrikalıydı ve kontun kölesiydi. Böylesine düşük bir sınıftan gelen bir adamın cesareti ve sadakati, en azından onun hakkında şunu söylemeyi hak ediyor: O, bugün tüm dünya tarafından övülen ve hayranlık duyulan eski Romalıların erdemlerini taklit ederken öldü.

 Vali muavininin ölümü köylüleri durdurmadı; hayal bile edilemeyecek aşırılıklara devam ettiler ve barbarlıkları, ifade edilmesi bile zor olan korkunç ve gülünç eylemlerde bulunmalarına neden oldu.Bu alçaklar, kadırga kumandanı Ville Franche markizinin sarayına gittiler; orada karşılaştıkları herkesi boğazlayarak öldürdüler, evdeki tüm eşyaları yakıp parçaladılar ve bir mızrağın ucuna, siyah bir melek sandıkları küçük bir pirinç heykelciği takarak alay halinde taşıdılar. Bu heykelcik, içinde bir saat bulunan ve ustaca yapılmış yayları sayesinde gözlerini hareket ettirebilen bir adam figürüydü. Böyle bir makineyi hiç görmemiş ve duymamış olan köylüler bu manzaraya o kadar şaşırdılar ki, bir süre aptallık içinde kaldılar ve öfkelerinin etkisini geciktirdiler. Ancak diğerlerinden daha cesur olan biri, heykelin yanına yaklaşarak, “Bu, Ville Franche markizinin tanıdık ruhu, yakalanıp hapse atılmalı ve gücü elinden alınmalı” diye bağırdı. Bunu söyler söylemez, heykelin üzerine elini koydu, onu bir mızrağın ucuna bağlayıp sıkıca bağladı ve büyük bir bağırışla kasabada dolaştırdı.

Her türlü saçma intibaya kapılabilen cahil halk ve kolayca aldatılabilen kadınlar, markizin iblisiyle birlikte zaferle sokaklarda yürüdüklerine inanarak onları takip ettiler. Barselona şehrinin tamamını koşarak geçen bu ayaktakımı, saati piskopos ve engizisyon mahkemesinin eline teslim ederek, tüm vilayeti yok edebileceğini düşündükleri iblisi kovmalarını istedi.

 Portekiz'de işler daha ciddi ve daha ılımlı bir şekilde yürütülüyor; Lizbon sakinleri ve soylular, Kastilyalıları daha insancıl bir şekilde karşıladılar: Hemen bir kral seçtiler ve o, tahtın varisi olarak barış içinde hüküm sürüyor ve böylece halkın sevgisi ve sadakatiyle destek gördüğünü kanıtladı. Kralın taç giyme töreninin büyük bir ihtişam ve görkemle gerçekleştirildiği haberleri şimdiden gelmeye başladı. Halk, sevgisinin bir göstergesi olarak yeni hükümdarına bir milyon altın, din adamları altmış bin kron ve soylular dört yüz kron hediye ettiler. Yeni kral, Braganza dükü kont Yuhanna yerine dördüncü Yuhanna adını aldı.

Hiçbir entrika bu kadar başarılı olamazdı: Portekizliler, bir kan dökülmeden güçlü ve siyasi bir milleti kovdular, ancak bir sonraki fırsatta bununla ilgili daha fazla bilgi alacaksın; çünkü bu olağanüstü olayın ayrıntılarını dikkatlice öğrenip, vezirime eksiksiz bir açıklama yapacağım. Kral Filip'in, şimdiye kadar tahta çıkan en talihsiz kral olduğu ve işlerini bir başkasının yönetimine bıraktığı söyleniyor; öyle ki, Madrid'de hüküm süren dükün, kral dördüncü Filip’in gözdesi olarak seçildiğinden söz edilebilir. Nazır emreder, kral itaat eder; efendinin zayıflığı, hizmetçinin gücünü meşrulaştırır; o milletin kargaşası o kadar büyüktür ki, emirleri almak için yaratılmış olanlar, emirleri veren tek kişilerdir.

 

Zavallı ve alçakgönüllü bir hizmetli olarak mümkün olan tüm itaatle kaftanınızın eteğini öpüyorum.

 

Paris, 1641 yılının ikinci ayının onuncu günü.