Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (43)
Sicilyalı
Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın
değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş
ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması
esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca
bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap
haline geldiğine değinmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları Mehmed
Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya oradan da
İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz Türkçesine
çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan örnekler
sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Yetmiş dördüncü mektup
Zinetoğlu’na
Uğradığınız kayıpların çaresi yoksa,
İstanbul'da yangının yol açtığı yıkıma neden ağlıyorsunuz? Tüm vezirler bir
araya gelse de sınır tanımayan bir güce sahip hükümdar bile bu felaketin
karşısında çaresiz kalırdı. Öyleyse bizler, her türlü zarara ve utanca maruz
kalan zavallılar olarak ne yapabiliriz? Yıkıma uğrayan ilk dürüst adam sen
misin? Doğru, Allah seni zenginleştirmişti; odaların en güzel Acem halılarıyla
döşenmişti, çok sayıda kölen, güzel bahçelerin ve narin çeşmelerle süslenmiş
hamamların vardı; bunların çoğunu kaybettiğin için umutsuzluğa kapılmalı mısın?
Kendini teselli et, çünkü suçlu değilsin ve kendi talihsizliğine ortak olmadın.
Bana, kâinatın en önemli şehrinin yanmasıyla,
yıllarca emek verdiğin tüm mallarını ve rahatını bir günde kaybettiğini
söylüyorsun. Ben de sana şunu söylüyorum: sana bu malları veren, senden şükür
bekliyor, çünkü sana sahip olmadığın şeylerle zenginleştirdi, ama aynı zamanda
hayatını da elinden almadı.
Seneca'nın Dimitriyos'unu bu kadar
çabuk mu unuttun? Şansın cömertliğinden almadığın bir şey mi kaybettin? Ve
sahip olduğun her şey sana verilmişse, neden sanki bir daha aynı şeyi elde
edemeyeceksin gibi kendini üzüyorsun? Elini gökyüzüne uzat, dua et ve yalvar:
Sana bir kez veren, gösterdiği cömertlikle fakirleşmez; ama ona, hepsi solup
ölen bu geçici armağanlardan ziyade, ruhani armağanlar iste.
Eğer yaşarsan, kendini yine aynı durumda
göreceksin; sana daha iyi bir teselli veremem, seninle birlikte yas
tutmayacağım, çünkü bana bu boşuna bir şey gibi geliyor. Eğer uğradığın
kayıpları unutmak istiyorsan, aynı yangının, senin talihsizliğini yas tuttuğun
aynı şehirde, pek çok inananlara verdiği büyük zararları düşün. Senden daha
azına sahip olan kaç kişi, senden daha fazlasını kaybetti? Ve senden daha iyi
kaç kişi, ilahi kadere daha fazla boyun eğerek, senden sonsuz derecede daha
büyük acılar çekti?
Dünyanın en büyük şehrinin neredeyse
küle dönmesine neden olan böylesine büyük bir yangın, çok üzücü bir manzara
olmalı. Bana yazdığın mektubu okuduğumda, o kadar çok muhteşem evin ve görkemli
caminin alevler tarafından yutulup yok olduğunu, paha biçilmez zenginliklerin,
malların, ev eşyalarının ve eski eşyaların yok olduğunu görünce dehşetle
titriyorum. Ticari mallar, resmi belgeler ve seçkin el yazmaları, hiçbir zaman
telafi edilemeyecek bir kayıp olarak, her şeyi yutan bu illetin kurbanı oldu.
Ama sen ve ben, ülkemizin yıkımını yas tutan ilk kişiler değiliz, son kişiler
de olmayacağız. Asya'da kaç şehir, Yunanistan'da kaç şehir, korkunç depremlerle
bir anda yutuldu? Suriye ve Makedonya'nın ünlü şehirlerinde kaç yıkıntı var?
Kıbrıs ve Rodos adaları kaç kez tamamen nüfussuz hale geldi? İnsanların
eserleri olan en sağlam binaların yok olduğunu görmekle kalmıyoruz, dağların
bile yok olduğunu görüyoruz. Bütün ülkeler sanki yok olmuş; deniz, bütün illeri
oluşturabilecek ve aşırı kalabalık olan bu toprakları kaplamıştır. Eskiden
gemiciler için kesin kılavuz olan, ama şimdi kumlara gömülmüş ve sık sık gemi
kazalarına neden olan kaç tane kayalık görürüz?
Ve eğer tabiatın eserleri böylesine büyük
yıkımlara maruz kalıyorsa, ölümlü insanlar ne tür acılar çekmeyi
bekleyebilirler? Ancak, sıradan kazaları anlatarak zaman harcıyorum, oysa sana,
tüm ihtişamını borçlu olduğu Büyük Konstantin tarafından inşa edildikten sonra,
Müslümanların güçlü ve başarılı hükümdarları henüz imparatorluklarının
merkezini kurmadan önce, aynı imparatorluk şehrinde yangının yol açtığı daha
büyük yıkımları hatırlatabilirdim.
Yanılmıyorsam, İmparator Leo'nun
hükümdarlığı döneminde, iki deniz arasında boğaz boyunca uzanan tüm kıta
yangınla tamamen yıkıldı. Ve on iki yıl sonra, Basil'in hükümdarlığı döneminde,
büyük bir özenle ve büyük bir masraf ve zahmetle toplanmış, iki yüz binden
fazla el yazmasından oluşan ünlü kütüphane, üzerinde Homer'in tüm eserlerinin
yazılı olduğu 220 karış uzunluğunda bir yılan derisi parşömen dahi yanarak yok
oldu. Justinianus döneminde meydana gelen yangın, diğerlerini unutturabilir;
bugün baş camimiz olan ünlü Ayasofya Tapınağı, alevlerin öfkesinden kurtulamadı
ve neredeyse tamamen yandı. İmparator Zeno Izoria döneminde depremlerin yol
açtığı yıkımlardan bahsetmeyeceğim. Sultan İkinci Bayezid döneminde çok daha
büyük bir yıkım yaşandı. Bursa'da evleri, surları ve üç bin sakiniyle bütün bir
şehir yeryüzünün derinliklerine gömüldü. Bu olay, bize her çağda,
talihsizliklerimizi sabırla karşılamayı, kadere inanmayı ve kendimizi tamamen
ona teslim etmeyi öğretecek türden olayların yaşandığını göstermektedir.
Sevgili dostum, herkesin yas tuttuğu bir
durumda bir kez olsun sevinelim; çünkü kendimizi, bu dünyada bizim ilgimizi hak
eden hiçbir şeyin olmadığına ikna edebiliyoruz. Nero'nun, kendi ateşe verdiği
Roma'nın yandığını görünce güldüğü ve Homer'in Truva'nın yakılmasını anlatan kısmını
söylediği gibi gülmemiz gerektiğini söylemiyorum. Daha çok, ülkesini ve malını,
koruyucu ilahlarını, babası Anchises'i, ailesini ve kendisini yutan alevlerden
kurtaran ve gelecek nesillere örnek olan bir kahraman olan Aeneas gibi
davranalım. Kaybettiği malların yasını tutmakla zamanını harcamadı, denize
çıkar çıkmaz onu yutmaya çalışan fırtınanın ortasında her zaman yılmaz bir
cesaret gösterdi ve tüm yardımlardan mahrum, bir ilah ve onun tarafında olan
diğer tanrılar tarafından zulüm gören bir halde limandan limana dolaşmak
zorunda kaldı. Ve bu kadar çok utanç verici duruma cesurca göğüs gererek, kâinatın
en cesur ve en ünlü milletinin babası oldu. Aeneas, talihinin yoldaşları olan
tanrılarını ve babasını kurtararak, kaderinin sefaletine son veren tanrılarının
lütfunu üzerine çekti ve onu bir ülkeye yerleştirdi. Orada, tüm dünyaya
kanunlar veren bir imparatorluğun ilk temellerini attı.
Günahlarımız İstanbul'da yangını ateşledi;
cezalandırılmayan sefahat, dinsizlik, ikiyüzlülük ve sürekli yağmalar, bu
meşhur şehrin yıkımının nedenleridir. Allah bize yargısını indirdiğinde, ona
karşı koyabileceğimizi düşünebilir miyiz? Eğer talihinden intikam almak ve onun
tüm oklarına karşı dayanıklı olmak istiyorsan, hayatını düzelt. Eğer yenilmez
olmak istiyorsan, erdemini artır; refah içindeyken de sıkıntıda olduğun kadar
iyi ol. Bu dünyada seni mutlu edecek ve bu dünya yok olduğunda yaşamanı
sağlayacak tek şey iyi işler yapmaktır.
Samimi bir dosttan daha yakın bir
şekilde benimle yaşayın ve (bir insan kendini böyle ifade ederse) her şeyi
yakıp kül eden ve onları kendi özüne dönüştüren ateşi taklit edin; ancak yine
de Yaradan'ın belirlediği kurallara göre, havayı ve diğer unsurları yakmaz;
onları bir arada tutar, ısıtır ve korur. Çünkü Allah onlara aynı şeyi yapmaları
gereken bir güç vermiştir; onları hiçbir şeyin koparamayacağı bağlarla
birbirlerine bağlamıştır; yani, birbirlerine olan ilgileri ve karşılıklı ihtiyaçları.
Eğer akıl gözyaşlarımızı durduramıyorsa, talihin bunu asla başaramayacağından
eminim. Bu konuda çok mantıksız görünüyoruz; çünkü ilk kez ışığı gördüğümüzde
ağlarız ve onu terk ettiğimizde inleriz. Mutlu olabilecek ve kendi başına
zengin olabilecek kimse olmadığına göre, en gerekli olan şeye sahip olmak için
mümkün olan bağlantılar ve ticaret olmalıdır. Ayrıca daha zarif bir ticaret de
vardır, yani insanların birbirlerine gösterdikleri saygı işaretleri; ihtiyaç
durumunda yardım ister para ister iyi bir tavsiye olsun; bu sonuncusu,
sadakatli Mehmed'den beklenebilecek tek şeydir.
Paris, 1641 yılının 2. ayının 10.
günü.