01 Temmuz 2025

Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (31)

 

Sicilyalı Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap haline geldiğine değinmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları Mehmed Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya oradan da İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz Türkçesine çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan örnekler sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Elli dördüncü mektup- Birinci kısım

Musul’daki ordugâhta bulunan mağlub edilemez vezirazama.

Kardinal Richlieu'nun merakını gidermek için yaptıklarımın hesabını size vermeden önce, büyük ve yüce vezir, boş zamanlarımı nasıl geçirdiğimi size anlatmak zorundayım. Bu sarayın faaliyetlerini tam olarak takip etmem ve tüccarlar, askerler, bilginler, denizciler, politikacılar ve hatta çalgıcılar gibi her türden insanla yazışmam mümkün değil.

 Saray tüm bu mesleklerden oluşan bir yapıdır ve tüm bu ilimlerde üstat olan bazı özel kişiler vardır ki bunların başında Kardinal Richlieu gelir. Bu bilgisiyle yetinmeyip, buraya gelen tüm liyakatli kişilerin ticaretinde daha fazla bilgi edinmeye çalışır; ülkesine duyduğu sevgi ve hizmetini daha ünlü kılma arzusuyla, bu krallığı sanat ve fen bilimlerinde yeni keşiflerle zenginleştirebilecek hiçbir şeyi ihmal etmez.

 Görüyorsun ki, muhterem paşam, bu kadar farklı niteliklere sahip olan saray mensuplarıyla arkadaşlık etmek için, bir adamın kendi payına düşen bir şeyler olmalı ki, sırası geldiğinde bir şeyler söyleyebilsin ve her zaman başkalarının konuşmalarına kulak misafiri olmasın.

Bu amaçla, Sicilya'da bir köleyken kendimi adadığım özel dersler, yeterince olmasa da bana çok yardımcı oluyor. Bu adada okuduğum kitaplardı, insanlar değil. Şimdi, işimin çok fazla takiyye, uyanmış bir zihin, kendine münhasır bir basiret, durumlarda düzgün konuşmak için belagat ve ilim, eski ve yeni şeyler hakkında bilgi edinmek için çok okumak, kendini keşfetmek ya da gizlemek ve bazen çok dürüst bir adam taklidi yapmak için zarif bir siyaset gerektirdiğini bildiğimden, bana bu amaca hizmet etmek için tarih okumaktan daha iyi bir şey görünmedi. Bu nedenle kendimi bu işe ciddiyetle adadım. Az sayıda kitap yeterli olmadığı ve çok sayıda kitap da karışıklığa yol açtığı için, Apollonius gibi kuşların ve hayvanların dilini öğrenmek için değil, ulusların geleneklerini, yasalarını, erdemlerini ve kusurlarını öğrenmek için dünyanın pek çok yerini dolaşmış olan ve çalışması sadece seçkin kitaplardan ibaret olan eski bir bilginle tanışma fırsatı buldum. İlk olarak, Yahudilerin tanrısı tarafından bu nankör halka yapılan bütün iyilikler hakkında kendimi bilgilendirdim. Daha sonra Hıristiyanların taptığı Mesih'in yaşamını ve dinini araştırdım.

 

Ayrıca Atina ve Isparta'da, Teb'de, Roma'da ve Kartaca'da önemli ölçüde neler yapıldığını araştırdım ve bu çok ünlü yerlerde hangi ilahlara tapıldığını dikkatlice gözden geçirdim ve dinleri hakkında bu kadar gürültü çıkaran büyük feylesofların ve komutanların aslında hiçbir şeye sahip olmadıklarını gördüm. Hıristiyanların eski ve yeni ahit dedikleri kitapları, Josefus, Ksenophon, Polbius, Tukidides, Livius ve Takitus'un tarihlerini gözden geçirdikten sonra, en büyük başvurum büyük Plutark'ın eserlerini, özellikle de onun büyük bir titizlikle anlattığı ünlü Yunanlıların ve Romalıların hayatlarını okumak ve üzerinde düşünmek oldu ve gelecekte de öyle olacak. Bu kısa sürede buraya kadar geldim ve burada durdum. Plutark'ı okuyarak, iki gün önce kendimi sunduğum kardinal Richlieu'yu eğlendirmeyi öğrendim ve Hıristiyanların tarzına göre yapılmış aşağıdaki nutku onun eline verdim ve Sultan Murad'ın sadık kölesi Titus'u daha iyi gizlemek için, bir adam nasıl konuşabilirse, Türklerin tavır ve üslubundan, alışkanlıklarından sıyrılarak kendimi gizledim.

 

Büyük Kardinal ve en büyük Hıristiyan kralların en bilge nazırı.

Boğdanlı Titus, Asya'nın zenginlikleri ile sizi meşgul etmek için değil, konseyinizin bilgeliği ve hükümdarınız kralın güçleriyle, şikâyet etmek için hiçbir nedeniniz olmayan güçlü Türk İmparatorluğunu ne şekilde yok edebileceğinizi değil, zekanızın büyüklüğüne en uygun olanı söylemek için, emirleriniz doğrultusunda sizi beklemeye geldi. O halde, Fransız hükümdarının aziz idarecisi, benden nefret etmenize ve bana inandığınız için pişman olmanıza neden olacak hiçbir şey önermeyeceğimi bilin, çünkü önerdiğim şey kolay bir ödüldür ve şanla doludur. Kralınızın bir oğlu var, bir gün babasının yüceliğini ve yetkisini miras alacak; bu varisin huyunu ve eğilimlerini bilemezsiniz, henüz o kadar çocuktur ki, insan bu konuda kesin bir şey söyleyemez. Ancak, bu kadar uzun zamandır aranan bir prens, onun için olağanüstü tasarımlar yapılmasını ve onu ağırlamaya layık olabilecek bir saray inşa etmek için büyük hazırlıklar yapılmasını gerektirir.

Size, benzeri ne görülmüş ne de hayal edilmiş, mucizevi bir mimariye sahip, Paris'te kendi ellerinizle inşa edebileceğiniz, kare şeklinde, köşeleri Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika'yı görecek ve zenginliğiyle tüm ulusları kendisine çekecek bir saray öneriyorum. Bu iş için taşa, kuma, tahtaya ya da demire ihtiyacınız olmayacak. İstihdam edeceğiniz mimarlar, kalemleri, mürekkepleri ve kâğıtlarıyla, Agrippa'nın panteonundan daha uzun ömürlü olacak ve Süleyman mabedinde olduğu gibi çekiç seslerinin duyulmayacağı bu yapıyı yükseltmenin sırrına sahip olacaklardır.

Düşünmeyin sayın bilge nazır, onlar Titus'un kafasındaki yanartaşlardır. Temelleri Plutark tarafından altın ya da yakuttan daha değerli malzemelerle atılmış olan bu görkemli sarayın tasarımını dinleyin. Bu bilginin, Plutark'ın sessiz kalması durumunda belki de kendilerinden hiç söz edilmeyecek olan pek çok büyük adamın faaliyetlerini ölümsüzleştirmekten duyduğu mutluluğu biliyorsunuz. İnsanlar şimdi Hint adalarının en ücra köşelerinde, ağaçların yaprakları ve kabukları üzerine yazılmış İskender, Sezar, Skipio, Pompey ve Kserkes'in hayatlarını okuyorlar. Arabistan'ın en ıssız bölgelerinde yaşayan yalnızlar ve Medine'de yaşayan dervişler arasında Numa, Aristidis, Kato, Likurgus ve Epaminondas'ın tarihleri Arap harfleriyle yazılmış olarak bulunur. İspanyollar ve Portekizliler bu yazarı Çin'de ve Japonya'da öylesine ünlü kılmışlardır ki, bu barbarlar Yunanlıların ve Romalıların tüm yaşamlarını kendi dillerine çevirmekle yetinmemişler, yanılmıyorsam sonsuza dek korunabilmeleri için de her beş yılda bir yeni kopyalarının yapılmasını buyurmuşlardır. İstanbul'da, bu ünlü Yunanlı’nın eserlerinin en büyük kaptanlar, kanun adamları ve din adamları tarafından hürmetle okunduğu ipekli kâğıda basılmış yüzden fazla cilt gördüm ve bu eserler, eski Yunan belagatinin görkemli anıtları olarak korunmalarını sağlayan padişahların açık emirleriyle Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinde en ilginç notlarla zenginleştirilmiştir. Büyük Süleyman'ın Pompey, Sezar, Firus ve İskender'e duyduğu saygıyı ve savaş sanatında bu büyük ustalara danışmadan hiçbir askeri girişimde bulunmadığını bilmeyeniniz yoktur; İskender ya da Firus'un, Plütark'ın onları anlatırken gösterdiği zekâ ve yargıdan daha fazla cesaret gösterip göstermediğini bilmediğini söylerdi. Ama Almanya'ya yaptığım bir yolculukta, yaşlı bir haham bana, bu eşsiz yazarın İbranice'ye çevrilmiş ve her zaman yanında taşıdığı ünlü kişilerin yaşamlarını gösterirken neler söylemedi ki? Bana, kendi dininin meraklılarının bunlara o kadar değer verdiğini söyledi ki hem doğu hem de batı bölgelerindeki sinagoglarda on binden fazla el yazması nüsha varmış.

Erkekler, kadınlar ve çocuklar bu ünlü yazarın tüm Avrupa'da ne kadar tanınmış olduğunu biliyorlar. Artık bütün dilleri konuşuyor: İngilizler, İspanyollar, İtalyanlar, Almanlar, Lehler ve Flemenkler onu kendi vatandaşları olarak kabul etmişlerdir. Ve siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Fransa Krallığı'ndaki bilginler, onu kendi dillerine tercüme ettirmekle yetinmeyip, kütüphanelerini bu yazarın kendi dilindeki eserleriyle özenle süslemişler ve onun Latince, İtalyanca ve İspanyolca versiyonlarını bir araya getirmişlerdir. Ama Plütark sustuğundan bu yana on altı asır geçti; bilgileriyle ünlü pek çok insan ve o zamandan beri yaşamış pek çok büyük kaptan, Plütark'ın onları tanımamasından dolayı dünya tarafından bilinmiyor. Ve bu, size bitirmenizi önerdiğim görkemli binadır, siz ki görkemin bu kadar büyük bir aşığısınız; çünkü Allah size Plütark'ın bu kadar yararlı bir şekilde başlattığı şeyi bitirmek için gerekli bir güce sahip bir akıl vermiştir. Bu eşsiz feylesofun attığı değerli temelin üzerine, bu muazzam binanın duvarlarını ve çatısını sizin yetkinizle derhal yükseltin. Bu ilk yapıya giremeyen tüm kahramanlar için konaklama yerlerinin hazırlanmasını emredin; yani, yaşamları dikkatlice toplanmamış olan ve doğdukları Avrupa, Asya ve Afrika'yı onurlandırmaları gereken şanlı ölüler için ve yeni dünya size bu sarayı Atabalippa'lar ve Montezuma'larla doldurmak için gereken her şeyi verecektir.

 

Elli dördüncü mektubun ilk kısmına burada nokta koyuyoruz. Haftaya kaldığımız yerden devam etmek üzere kalın sağlıcakla.