Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (31)
Sicilyalı
Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın
değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş
ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması
esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca
bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap
haline geldiğine değinmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları Mehmed
Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya oradan da
İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz Türkçesine
çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan örnekler
sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Elli dördüncü mektup- Birinci kısım
Musul’daki ordugâhta bulunan mağlub
edilemez vezirazama.
Kardinal Richlieu'nun merakını
gidermek için yaptıklarımın hesabını size vermeden önce, büyük ve yüce vezir,
boş zamanlarımı nasıl geçirdiğimi size anlatmak zorundayım. Bu sarayın
faaliyetlerini tam olarak takip etmem ve tüccarlar, askerler, bilginler,
denizciler, politikacılar ve hatta çalgıcılar gibi her türden insanla yazışmam
mümkün değil.
Saray tüm bu mesleklerden oluşan bir yapıdır
ve tüm bu ilimlerde üstat olan bazı özel kişiler vardır ki bunların başında
Kardinal Richlieu gelir. Bu bilgisiyle yetinmeyip, buraya gelen tüm liyakatli
kişilerin ticaretinde daha fazla bilgi edinmeye çalışır; ülkesine duyduğu sevgi
ve hizmetini daha ünlü kılma arzusuyla, bu krallığı sanat ve fen bilimlerinde
yeni keşiflerle zenginleştirebilecek hiçbir şeyi ihmal etmez.
Görüyorsun ki, muhterem paşam, bu kadar farklı
niteliklere sahip olan saray mensuplarıyla arkadaşlık etmek için, bir adamın
kendi payına düşen bir şeyler olmalı ki, sırası geldiğinde bir şeyler
söyleyebilsin ve her zaman başkalarının konuşmalarına kulak misafiri olmasın.
Bu amaçla, Sicilya'da bir köleyken
kendimi adadığım özel dersler, yeterince olmasa da bana çok yardımcı oluyor. Bu
adada okuduğum kitaplardı, insanlar değil. Şimdi, işimin çok fazla takiyye,
uyanmış bir zihin, kendine münhasır bir basiret, durumlarda düzgün konuşmak
için belagat ve ilim, eski ve yeni şeyler hakkında bilgi edinmek için çok
okumak, kendini keşfetmek ya da gizlemek ve bazen çok dürüst bir adam taklidi
yapmak için zarif bir siyaset gerektirdiğini bildiğimden, bana bu amaca hizmet
etmek için tarih okumaktan daha iyi bir şey görünmedi. Bu nedenle kendimi bu
işe ciddiyetle adadım. Az sayıda kitap yeterli olmadığı ve çok sayıda kitap da
karışıklığa yol açtığı için, Apollonius gibi kuşların ve hayvanların dilini
öğrenmek için değil, ulusların geleneklerini, yasalarını, erdemlerini ve
kusurlarını öğrenmek için dünyanın pek çok yerini dolaşmış olan ve çalışması
sadece seçkin kitaplardan ibaret olan eski bir bilginle tanışma fırsatı buldum.
İlk olarak, Yahudilerin tanrısı tarafından bu nankör halka yapılan bütün
iyilikler hakkında kendimi bilgilendirdim. Daha sonra Hıristiyanların taptığı
Mesih'in yaşamını ve dinini araştırdım.
Ayrıca Atina ve Isparta'da, Teb'de,
Roma'da ve Kartaca'da önemli ölçüde neler yapıldığını araştırdım ve bu çok ünlü
yerlerde hangi ilahlara tapıldığını dikkatlice gözden geçirdim ve dinleri
hakkında bu kadar gürültü çıkaran büyük feylesofların ve komutanların aslında
hiçbir şeye sahip olmadıklarını gördüm. Hıristiyanların eski ve yeni ahit
dedikleri kitapları, Josefus, Ksenophon, Polbius, Tukidides, Livius ve
Takitus'un tarihlerini gözden geçirdikten sonra, en büyük başvurum büyük
Plutark'ın eserlerini, özellikle de onun büyük bir titizlikle anlattığı ünlü
Yunanlıların ve Romalıların hayatlarını okumak ve üzerinde düşünmek oldu ve gelecekte
de öyle olacak. Bu kısa sürede buraya kadar geldim ve burada durdum. Plutark'ı
okuyarak, iki gün önce kendimi sunduğum kardinal Richlieu'yu eğlendirmeyi
öğrendim ve Hıristiyanların tarzına göre yapılmış aşağıdaki nutku onun eline
verdim ve Sultan Murad'ın sadık kölesi Titus'u daha iyi gizlemek için, bir adam
nasıl konuşabilirse, Türklerin tavır ve üslubundan, alışkanlıklarından sıyrılarak
kendimi gizledim.
Büyük Kardinal ve en büyük
Hıristiyan kralların en bilge nazırı.
Boğdanlı Titus, Asya'nın
zenginlikleri ile sizi meşgul etmek için değil, konseyinizin bilgeliği ve
hükümdarınız kralın güçleriyle, şikâyet etmek için hiçbir nedeniniz olmayan
güçlü Türk İmparatorluğunu ne şekilde yok edebileceğinizi değil, zekanızın büyüklüğüne
en uygun olanı söylemek için, emirleriniz doğrultusunda sizi beklemeye geldi. O
halde, Fransız hükümdarının aziz idarecisi, benden nefret etmenize ve bana
inandığınız için pişman olmanıza neden olacak hiçbir şey önermeyeceğimi bilin,
çünkü önerdiğim şey kolay bir ödüldür ve şanla doludur. Kralınızın bir oğlu
var, bir gün babasının yüceliğini ve yetkisini miras alacak; bu varisin huyunu
ve eğilimlerini bilemezsiniz, henüz o kadar çocuktur ki, insan bu konuda kesin
bir şey söyleyemez. Ancak, bu kadar uzun zamandır aranan bir prens, onun için
olağanüstü tasarımlar yapılmasını ve onu ağırlamaya layık olabilecek bir saray
inşa etmek için büyük hazırlıklar yapılmasını gerektirir.
Size, benzeri ne görülmüş ne de
hayal edilmiş, mucizevi bir mimariye sahip, Paris'te kendi ellerinizle inşa
edebileceğiniz, kare şeklinde, köşeleri Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika'yı
görecek ve zenginliğiyle tüm ulusları kendisine çekecek bir saray öneriyorum.
Bu iş için taşa, kuma, tahtaya ya da demire ihtiyacınız olmayacak. İstihdam
edeceğiniz mimarlar, kalemleri, mürekkepleri ve kâğıtlarıyla, Agrippa'nın
panteonundan daha uzun ömürlü olacak ve Süleyman mabedinde olduğu gibi çekiç
seslerinin duyulmayacağı bu yapıyı yükseltmenin sırrına sahip olacaklardır.
Düşünmeyin sayın bilge nazır, onlar
Titus'un kafasındaki yanartaşlardır. Temelleri Plutark tarafından altın ya da
yakuttan daha değerli malzemelerle atılmış olan bu görkemli sarayın tasarımını
dinleyin. Bu bilginin, Plutark'ın sessiz kalması durumunda belki de
kendilerinden hiç söz edilmeyecek olan pek çok büyük adamın faaliyetlerini
ölümsüzleştirmekten duyduğu mutluluğu biliyorsunuz. İnsanlar şimdi Hint
adalarının en ücra köşelerinde, ağaçların yaprakları ve kabukları üzerine
yazılmış İskender, Sezar, Skipio, Pompey ve Kserkes'in hayatlarını okuyorlar.
Arabistan'ın en ıssız bölgelerinde yaşayan yalnızlar ve Medine'de yaşayan
dervişler arasında Numa, Aristidis, Kato, Likurgus ve Epaminondas'ın tarihleri
Arap harfleriyle yazılmış olarak bulunur. İspanyollar ve Portekizliler bu yazarı
Çin'de ve Japonya'da öylesine ünlü kılmışlardır ki, bu barbarlar Yunanlıların
ve Romalıların tüm yaşamlarını kendi dillerine çevirmekle yetinmemişler,
yanılmıyorsam sonsuza dek korunabilmeleri için de her beş yılda bir yeni
kopyalarının yapılmasını buyurmuşlardır. İstanbul'da, bu ünlü Yunanlı’nın
eserlerinin en büyük kaptanlar, kanun adamları ve din adamları tarafından
hürmetle okunduğu ipekli kâğıda basılmış yüzden fazla cilt gördüm ve bu
eserler, eski Yunan belagatinin görkemli anıtları olarak korunmalarını sağlayan
padişahların açık emirleriyle Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinde en ilginç
notlarla zenginleştirilmiştir. Büyük Süleyman'ın Pompey, Sezar, Firus ve
İskender'e duyduğu saygıyı ve savaş sanatında bu büyük ustalara danışmadan
hiçbir askeri girişimde bulunmadığını bilmeyeniniz yoktur; İskender ya da
Firus'un, Plütark'ın onları anlatırken gösterdiği zekâ ve yargıdan daha fazla
cesaret gösterip göstermediğini bilmediğini söylerdi. Ama Almanya'ya yaptığım
bir yolculukta, yaşlı bir haham bana, bu eşsiz yazarın İbranice'ye çevrilmiş ve
her zaman yanında taşıdığı ünlü kişilerin yaşamlarını gösterirken neler
söylemedi ki? Bana, kendi dininin meraklılarının bunlara o kadar değer
verdiğini söyledi ki hem doğu hem de batı bölgelerindeki sinagoglarda on binden
fazla el yazması nüsha varmış.
Erkekler, kadınlar ve çocuklar bu
ünlü yazarın tüm Avrupa'da ne kadar tanınmış olduğunu biliyorlar. Artık bütün
dilleri konuşuyor: İngilizler, İspanyollar, İtalyanlar, Almanlar, Lehler ve
Flemenkler onu kendi vatandaşları olarak kabul etmişlerdir. Ve siz de çok iyi
biliyorsunuz ki, Fransa Krallığı'ndaki bilginler, onu kendi dillerine tercüme
ettirmekle yetinmeyip, kütüphanelerini bu yazarın kendi dilindeki eserleriyle
özenle süslemişler ve onun Latince, İtalyanca ve İspanyolca versiyonlarını bir
araya getirmişlerdir. Ama Plütark sustuğundan bu yana on altı asır geçti;
bilgileriyle ünlü pek çok insan ve o zamandan beri yaşamış pek çok büyük
kaptan, Plütark'ın onları tanımamasından dolayı dünya tarafından bilinmiyor. Ve
bu, size bitirmenizi önerdiğim görkemli binadır, siz ki görkemin bu kadar büyük
bir aşığısınız; çünkü Allah size Plütark'ın bu kadar yararlı bir şekilde
başlattığı şeyi bitirmek için gerekli bir güce sahip bir akıl vermiştir. Bu
eşsiz feylesofun attığı değerli temelin üzerine, bu muazzam binanın duvarlarını
ve çatısını sizin yetkinizle derhal yükseltin. Bu ilk yapıya giremeyen tüm
kahramanlar için konaklama yerlerinin hazırlanmasını emredin; yani, yaşamları
dikkatlice toplanmamış olan ve doğdukları Avrupa, Asya ve Afrika'yı
onurlandırmaları gereken şanlı ölüler için ve yeni dünya size bu sarayı
Atabalippa'lar ve Montezuma'larla doldurmak için gereken her şeyi verecektir.
Elli dördüncü mektubun ilk kısmına
burada nokta koyuyoruz. Haftaya kaldığımız yerden devam etmek üzere kalın sağlıcakla.